Fedakarlığın Sınırını Zorluyorlar!

Haziran 1, 2009

Kütahyalı Hamdi ile Eskişehirli Mehtap Serin dünyanın dört bir yanına Türkçe öğretmek için giden öğretmenlerden sadece ikisi. Diğer öğretmenler gibi onlar da fedakârlığın zirvesini zorluyor.

Adlarını haritada bile kestiremedikleri ülkelerde, Türkiye hayranı öğrenciler yetiştiriyorlar. Onlar gibi diğer evli olan öğretmenler de kendi çocuklarına bulundukları ülkenin dilini öğretiyorlar. Laos’taki Serin çifti bunlardan sadece biri. Hamdi-Mehtap Serin’in, 3,5 yaşındaki kızları Esra, onlardan daha iyi Laoca konuşuyor.

Kütahyalı Hamdi ile Eskişehirli Mehtap Serin’in yolları Tataristan’da kesişmiş. Her ikisi de Tataristan üniversitesinde okuyan çift, mezun olduktan sonra evlenmiş. Karı-koca, 6 yıl okudukları ülkede 4 yıl da öğretmenlik yapmış. 10 yıllık Tataristan macerasının ardından Serin çiftinin yolu, geçen sene haritada Çin’in altında kalan Laos’a düşmüş. Türkiye’yi sadece Türk okullarının temsil ettiği bu uzak diyarda öğretmenlik yapmaya başlamışlar. Yabancılara Türkçe öğretmenin ‘güzel ama çok zor’ olduğunu ifade eden Mehtap öğretmen, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Rusya çok soğuktu, 10 yılda alışabildik, kızımız da alışmıştı. Laos ise çok sıcak. Çocuğumuzun alışması çok zor oldu, aylarca yüksek ateşle dolaştı. Anaokulunda okuyan kızımız, Laocayı bizden çabuk öğrendi. Laoslu arkadaşlarıyla çok rahat anlaşıyor.”

800px-locationlaossvg

LAOS'UN DÜNYA ÜZERİNDEKİ KONUMU

Sivaslı Ali ile Çadlı Amahani Ögen ise Benin’de Türkçe öğretiyor. Çad’da tanışıp evlenen çift, 3 sene burada öğretmenlik yapmış. Geçen yıl bir Afrika ülkesi olan Benin’e geçmişler. Ali Ögen, Çad’da üç iç savaş yaşamış. Geçen yılki iç savaşta canlarını zor kurtardıklarını şöyle dile getiriyor: “Okula sığınmıştık, içeride kimse yok zannettiler, yoksa gördükleri herkese ateş ediyorlardı. Çadlılar bile ülke dışına kaçmıştı. İç savaşın bitmesine bir gün kala ülkeden Çadlı velilerin yardımıyla ayrıldık. Son gün savaş daha da şiddetlenmiş. İsyancıların esir almadığı sadece cumhurbaşkanlığı sarayı kalmış.” Benin’in batı Afrika’nın en gelişmiş ülkelerinden biri olduğunu dile getiren genç çift, Uluslararası Ufuk Türk Koleji’nde çalışıyor.

Evlendikten 4 gün sonra Malavi’ye uçmuşlar

İkisi de Sivaslı, birinin soyadı Yeşil, diğerinin Yeşilyurt. İkisi de yurtdışındaki Türk okullarında görev yapmak istiyorlar. Yolları evlilikle kesişiyor. Bahadır-Betül Yeşil, 7 aydır Malavi’de Türkçe öğretiyor. Bahadır öğretmen, Tacikistan Üniversitesi’nde okumuş. 5 yıl öğrencilik yaptığı Tacikistan’dan 2 yıl önce Malavi’ye geçmiş. Karadeniz Teknik Üniversitesi mezunu Betül Yeşilyurt ise geçen sene tam Nijerya’ya gidecekken Bahadır öğretmenle tanışmış. Evlendiklerinin 4. günü ‘çocukların eğitimi aksamasın’ diye Malavi’ye gitmişler. Bedir okullarında Malavililere Türkçe öğreten çift, halinden çok memnun.

MS hastalığına yakalanınca ülke değiştirmiş

Zeynel ve Ayten Ödemiş çifti, Makedonya’da öğretmenlik yapıyor. Giresunlu Zeynel hoca, Dağıstan’da Türkçe öğretmenliği bölümünü bitirmiş, Sibirya’da doktora yapmış. Sibirya’ya gitmeden önce Ayten öğretmenle Ordu’da tanışıp evlenmiş. 5 yıl Buryat bölgesinde çalışmışlar. Danışman öğretmenlik yapan Ayten Ödemiş, Sibirya’nın aşırı soğuğu sebebiyle MS hastalığına yakalanmış. Doktorların ‘aşırı sıcak ve soğuk ülkelere gitmeyin’ uyarısı üzerine Makedonya’ya geçmişler. 4 yıldır Yahya Kemal Koleji’nde birlikte çalışıyorlar. 2,5 yaşındaki kızları Sümeyra hem Makedonca hem de Türkçe konuşuyor.


Aydemir 1 + 100 de

Mayıs 30, 2009

YBTB Başkanı Şeyda Açıkkol’un hazırlayıp sunduğu 1+100 bu hafta, TASAM Başkanı Süleyman Şensoyu , TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğanı, Zonguldak Demokrat TV Genel Müdürü Doğan Gönüllü ile Kütahya Tv Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Aydemiri ağırladı.

TRT 2 de Pazar günü canlı yayınlanan programda Türkiyenin 2023 stratejisi, ABD, Rusyanın önümüzde ki dönem küresel stratejileri tartışıldı. Ayrıca, programda önümüzde ki on yıllarda dünyanın ekonomik liderliğinin, süper güç konumunu ABDden ve Avrupadan Asyanın alıp, alamayacağı konuşuldu.

Şeyda Açıkkol ve Ramazan Aydemir önümüzde ki günlerde Kütahyada gerçekleştirilecek olan Türkiye Oryantring Şampiyonası hakkında da izleyicilere bilgiler verdi.


Simav'a Dair Hayallerim

Mayıs 9, 2009

simav_hayalleri

Geçen sefer ki yazısıyla Simavlilar.com’un gurur tablosunda en üst sırayı kaptı Halil İbrahim Zor Bey. Görülen o ki Halil Bey’in yazıları sadece Türkiye’de değil; Almanya, Rusya, Fransa, Amerika ve İran’da dahi 2000’i aşkın kullanıcı tarafından okunuyor.

Halil İbrahim Zor Bey’in bu haftaki yazısı ise Simav için Proje Geliştirenlere ışık tutacak mahiyette. Ben de şahsım adına Halil İbrahim Bey’in başarısını kutlar, güzel yazılarının devamını dilerim.

Mustafa…

Bacasından duman çıkmayan (her eve jeotermal)

Depreme dayanıklı evlerin yapıldığı.

Engelli Simavlıların rahat hareket ettiği kaldırımların,

Ağaçlandırılmış yolların yapıldığı.

Otopark sorunu olmayan,

Görüntü kirliliği olmadan şehirleşen.

Çocuklar için oyun alanlarının olduğu,

Okullarındaki eğitimin en üst düzeyde olduğu,

Asayişi tam olan,

Sağlık problemlerini çözmüş,

Köylerinin yollarını yapmış,

Köylerdeki göçü durdurmuş,

Eynalı marka yapmış,

Jeotermal enerji ile seracılığı gelişmiş,

Simav dışındaki iş adamlarının yatırım yaptıkları,

(Simav dışında o kadar iş adamamız varki)

Ana arterlere en hızlı ve güvenli ulaşımı olan,

(Simav İzmir yolu)

(Simav bursa yolu)

(Simav Kütahya yolu)

Çalışanların sabahlar mutlulukla birbirine ”günaydın” dediği.

Akşam isten dönenlerin elinin dolu olduğu.

SİMAV…

BU HAYALLERİM ÇOKMU DERSİNİZ…!!!


Doğu Avrupa- Balkan | Ayna TvRip Belgesel

Nisan 26, 2009

Doğu Avrupa- Balkan | Ayna TvRip Belgesel

Doğu Avrupa- Balkan | Ayna TvRip Belgesel
Ayna’nın Doğu Avrupa – Balkan’da yaptığı programlar: Polonya, Hırvatistan, Ukrayna, Hollanda, Romanya, Bosna, Arnavutluk

Polonya:

Ayna, Polonya’da…Ayna bu kez objektifini Avrupa topraklarına çeviriyor ve eski doğu bloğu ülkesi Polonya’yı ekrana getiriyor. Polonya nüfusunun neredeyse tamamı Lehlerden oluşuyor. Zaten Osmanlı döneminde Lehistan adıyla tarih sahnesindeymiş bu ülke. 1795 yılındaysa Almanya, Rusya ve Avusturya’nın ülkeyi kendi aralarında paylaşması ile tarih sahnesinden silinmiş. Ta ki 1.Dünya Savaşı bitimine kadar… Osmanlı, Lehistan’ın varlığını hep desteklemiş. Polonya devleti ve halkı Osmanlı’nın bu jestini hala unutmamış. Başkent Varşova Avrupa Birliği başkentlerinden biri… Almanlar 2.Dünya Savaşı’nda % 70’ini yerle bir etmişler bu şehrin. O tarihten sonra şehir adeta yeniden kurulmuş. Savaştan sonra inşa edilen Kültür Sarayı, Stalin’in Polonya’ya bir hediyesi… 231 metre yüksekliğindeki bu bina şehrin siluetine ayrı bir renk katıyor. Hemen yanı başındaysa Avrupa’nın en büyük yapay yılbaşı ağacı yer alıyor. Ayna ilk olarak nüfusunun neredeyse tamamı Katolik olan Polonya’da, bir Katolik Okulu’nu ziyaret ediyor. Burası tamamen dini bir okul görünümünde olsa da aslında normal okulların müfredatını takip ediyor. Ülke genelinde sayıları yüzlerce olan bu okullarda sadece erkek ya da sadece bayan öğrenciler yer alıyor ve Biyoloji, İngilizce gibi dersler rahip veya rahibeler tarafından veriliyor. Ayna daha sonra başka bir şehre, Krakov’a gidiyor. Burası 5 yüzyıl boyunca başkentlik yapmış Polonya’ya. Alman saldırılarına maruz kalmadığı için tarihi dokusu aynen muhafaza edilmiş. Katedraller, saraylarla süslü bir şehir Krakov. Söylenenlere göre gerçek Polonya’yı görmek isteyenlerin mutlaka uğraması gereken bir şehir. Krakov’da tıpkı ülkemizde olduğu gibi küçük simit büfeleri görmek mümkün. Tadı farklı da olsa görünüşü itibariyle bizim simitlere benziyorlar. Bu büfeler Polonya’da sadece Krakov’da bulunuyor. Krakov’da başka bir Polonya şehrinde örneği olmayan ilginç bir ev var. Adı Minareli Ev. Osmanlı-İslam kültüründen oldukça etkilenen ve geçmişte Katolik olan bir Polanyalı’nın Krakov’a kazandırdığı önemli İslam motiflerinden biri. Sonradan Müslüman olan ve Osmanlı ordusu içinde vazife yapan Teodor Rayski isimli bir Polanyalı yaptırmış, bu evi. Ayna, gezisinin devamında Krakov yakınlarında bulunan dünyanın en eski tuz madenine giriyor. 9 yüzyıllık devasa madende tam 40 tane kilise var. Buradaki kiliselerde düğünler dini merasimler bile yapılıyormuş. Aynı zamanda turizme hizmet eden bu madene her yıl bir milyon ziyaretçi geliyor. Ziyaretçilerin bazıları ise tuz madendeki sağlık merkezleri için geliyor. Ayna son olarak Krakov’daki Yagellon Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde Türkçe öğrenen Polonyalı öğrencileri ve Türk girişimciler tarafından açılan Uluslararası Meridyen Koleji’ni ekrana getirecek.

Doğu Avrupa- Balkan | Ayna TvRip Belgesel

Doğu Avrupa- Balkan | Ayna TvRip Belgesel

Hırvatistan

Ukrayna 1
Ukrayna 2

Hollanda

Romanya

Bosna

Arnavutluk 1
Arnavutluk 2


Kütahya'da Bor Madeni Müjdesi !

Nisan 15, 2009

Kütahya’da, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yaptığı sondaj çalışmalarına göre yaklaşık 1 milyar ton bor madeni rezervi bulunduğu tahmin ediliyor.

AA muhabirinin edindiği bilgilere göre, sanayide kullanılan ve çağın madeni olarak tanımlanan borun dünyadaki rezervinin yaklaşık yüzde 70’i Türkiye’de, bunun yüzde 70’i de Emet’te bulunuyor.

Bölgede bor madeninin varlığı, 1956 yılında, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünde (MTA) görevli Alman Jeolog Dr. Gawlik tarafından ilçe merkezinin 4 kilometre kuzeyindeki Espey mevkisinde ve 12 kilometre güneyindeki Hisarcık ilçesinde tespit edildi.

Yazının devamını oku »


Arka Bahçe'de Ergenekon İcraatları

Nisan 15, 2009

Ergenekon, Kıbrıs’ta sadece seçime müdahale etmemiş, ‘Yavru Vatan’ı âdeta ‘arka bahçe’ye çevirmiş!

Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’nün izi ‘Yavru Vatan’ Kıbrıs’a uzandı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile eski Başbakan Derviş Eroğlu hakkında soruşturma talep etti. Ada’ya uzanan soruşturmanın, 19 Nisan’daki Kıbrıs seçimlerinde dengeleri değiştireceği iddia ediliyor. Geçen hafta KKTC Hukuk Dairesi’ne (başsavcılık) başvuran Soyer, Ergenekon iddianamesinde yer alan bilgilere dikkat çekti:

Yazının devamını oku »


Türkler Bunu Batı'ya Ödetir

Nisan 8, 2009

İngiliz The Times Gazetesi Avrupa Birliği’ni müthiş bir Türkiye yazısıyla eleştirdi. Brüksel’in Ankara’ya karşı samimiyetsiz olduğuna dikket çeken gazete, Türkiye’nin alternatifsiz olmadığını, üyelikten vazgeçmesi durumunda ise, kaybedenin Avrupa olacağını yazdı..

Türkiye’nin artık AB kapısında üyelik için yalvaran bir ülke olmadığını yazan gazete, reddedilmesi durumunda Türkiye’nin gidecek çok yeri olacağı yorumunda bulundu.

Türkiye’nin son 50 yılda NATO’nun Güneydoğu Avrupa bölgesinde bir kale gibi durduğunu yazan The Times, Türkiye’nin aynı zamanda on yıllardır AB’ye tam üye olmaya çalıştığını ancak bu süre içinde sadece Doğu Avrupa ülkelerinin üyeliğini izlemekle yetindiğini vurguladı. Obama’nın ziyaretiyle birlikte Washinton’un Ankara’ya yaranmaya çalıştığını yazan Times, ancak diğer taraftan ise AB’nin Türkiye’yi ‘çantada keklik’ olarak gördüğünü yazıyor.

Brüksel’in Ankara’nın üyelik sürecinde pek samimi olmadığına işaret eden gazete, “Ama artık modern Türkler de kendilerini ‘çantada keklik’ olarak görmek istemiyorlar. Yıllar önce ortada baş aktör olarak sadece AB vardı. Ancak bugün AB liderleri Türkiye’nin jeopolitik konumunu pek önemsemiyor. AB, Türkiye’nin enerji yolunda bir merkez olduğunun farkında değil. Brüksel, Türkiye’nin de artık kırsal kesimlerinin geliştiğini bilmiyor.” yorumunu aktardı.

TÜRKLER’İN ALTERNATİFİ ÇOK

“Türkiye AB’ye artık daha az ihtiyaç duyuyor” ifadesini kullanan The Times, Türkiye’nin Gümrük Birliği ile AB piyasalarına istediği gibi girdiğini ve AB üyeliğinden istediğini aldığına dikkat çekti Türkiye’nin AB tarafından reddedilmesi durumunda birçok alternatifinin bulunduğu belirtilen haberde, ülkede bütün partilerin resmi olarak AB üyeliğini desteklemelerine karşın Türkiye’nin Rusya ve Körfez ülkeleriyle yeni ilişkiler kurduğunu ve bunun da ticari anlamda olumlu etkisinin olduğunu yazdı.

BATI BUNU ÖDER!

Gazete haberin devamında şu yorumda bulundu: “AB liderleri milyonlarca Müslüman’ı almaktan korkuyor. Ancak unutulmaması gerekir ki AK Parti’ye her ne kadar ‘İslami’ denilse de AK Parti İran ile karıştırılmamalı. Bu ülkede mollalar yok. Türkiye-Rusya ilişkileri gelişiyor. Türkiye çok sayıda enerji koridorları üzerine kurulu. Türkiye her zaman kapıyı Batı’ya açık tutar. Ama Eğer Batı Türklerin kalbini kırarsa o zaman Türkler de bunu Batı’ya ödedir. Washington, Moskova ve Tahran Türkiye’ye yaranmaya çalışırken, Avrupa Birliği Türkiye’yi ‘çantada keklik’ görüyor. Eğer Türk politikacılar artık AB üyeliğinden vazgeçerse bunun sonucunda görülecek deprem Avrupa’da da çok rahat hissedilecektir


Kütahya Tarihi

Mart 28, 2009

1-TÜRKLERDEN ÖNCE KÜTAHYA:

Anadolu ‘nun eski yerleşim yerlerinden birisi olan Kütahya ’nın kuruluş tarihini kesin olarak belirlemek mümkün olmamıştır. Ancak tarihinin çok eskilere dayandığı anlaşılmaktadır. Sırasıyla Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya ve Bergama krallıklarının hakimiyetinde bulunmuş daha sonra Roma İmparatorluğu ve onun ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir.

Eski kaynaklara göre; Kütahya ’nın Antik Çağ’ daki adı Katiaenion’dur. Ünlü Antik Çağ coğrafyacısı Strabon ’a göre bu ad “Kotis’in Kenti” anlamına gelmektedir. Kotiaeion adı temel sözcük aynı kalmak şartı ile, farklı dönem ve yazılışlara göre “Kotiaion”, “Cotyaeum” ve “Cotyaium” olarak da kullanılmıştır. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, ilin tarihi MÖ VI. yüzyıla dayanmaktadır. İl toprakları içinde yerleşen en eski halk Frigler’dir. MÖ 1200 yıllarında, Anadolu’ ya gelen Frigler, Hitit İmparatorluğu’nun topraklarına girdiler. MÖ 676’da Kimmerler Frigya Kralı III. Midas’ı bozguna uğratarak, Kütahya ve çevresine egemen oldular.

Makedonyalı Büyük İskender ‘in tarih sahnesine çıkması ve Persleri mağlup ederek Anadolu ‘yu hakimiyeti altına almasıyla Kütahya el değiştirmiştir. (M.Ö. 333) Büyük İskender ‘in genç yaşta ölmesi üzerine imparatorluk parçalanmış ve Kütahya İskender ‘in kumandanlarından Antigonos ‘un eline geçmiştir.

M.Ö. 278 yılında Bitinya Krallığı Kütahya ‘yı topraklarına katmış ve daha sonra da Bergama Krallığını eline geçirmiştir. M.Ö. 62 yılında Sezar ‘ın damadı Pompoeus Kütahya ‘yı Roma İmparatorluğu topraklarına katmıştır. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Kütahya Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. Kütahya, Romalılar zamanında hiristiyanlığın önemli merkezlerinden birisi haline geldi. Takibata uğrayan hiristiyanlar Kütahya ‘ya sığındılar. Putperest Roma şehrin tahsisatını kesti ve şehir ihmale uğrayarak bir süre bakımsız kaldı.

Roma ‘nın hiristiyanlığı resmen kabul edilmesinin ardından piskoposluk merkezi oldu. Bizans döneminde ise Kütahya ‘nın önemi çok arttı. Bizanslılar şehre hakim ve kale inşasına elverişli buldukları sarp tepeye burçlar ile tahkim edilmiş iki kat sur içinde bir şato yaptılar. Bu şato, Germiyanoğulları ve Osmalılar döneminde yapılan Kütahya Kalesinin esasını teşkil etmiştir.

Malazgirt’ te Sultan Alparslan yenilen Romanos Diogenes tahtını geri almak için giriştiği mücadelelerde yenilip esir düşünce, Kütahya ‘ya getirilip gözlerine mil çekilerek hapis edilmişdir. (Romanos daha sonra sevk edildiği Kınalı Ada ‘da vefat etmiştir.)

2-KÜTAHYA ‘NIN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ:

Malazgirt Muharebesinden sonra Türkler, hızla Anadolu ‘nun fethine giriştiler. 1071 yılından sonraki bir kaç yıl içinde Anadolu ‘nun hemen hemen tamamı Türkler tarafından fethedildi. Anadolu Selçuklu Devleti ‘nin ilk hükümdaro Kutalmışoğlu Süleyman Şah ‘ın kardeşi Melik Mansur, 1074 yılında Kütahya ‘yı fethetti. Kütahya, Anadolu Selçuklu Devleti ‘nin bir uç şehri oldu.

Yirmi yıl kadar Türk hakimiyetinde kalan Kütahya, 1096 yılında başlayan Birinci Haçlı Seferi sonunda tekrar Bizans İmparatorluğu hakimiyetine geçti. (1097)

Sultan 2.Kılıçarslan 1182 yılında yeni bir fetih hareketine girişerek Uluborlu ve Kütahya ‘yı ikinci defa topraklarına kattı.

Sultan 2.Kılıçarslan ‘ın, ülkesini on bir oğlu arasında paylaştırması sırasında Kütahya, Gıyaseddin Keyhüsrev ‘in hissesine düştü. Daha sonra kardeşler arası taht kavgaları sırasında durumdan yararlanan Bizans, Kütahya ‘yı ele geçirdi ise de Sultan Alaattin Keykubat zamanında Selçuklu kumandanlarından İmaüddin Hezar Dinarı tarafından üçüncü defa ele geçirildi. (1230)

Uzun yıllar “Kale Muhafızı” olarak Kütahya ‘da kalan Hezar Dinarı Kütahya ‘nın imarına çalışmış, bir çok eser bırakmıştır.

Kütahya ‘nın Melik Mansur tarafından fethedildiği yıllarda şehir Büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bulunuyordu. Melik Mansur ‘un Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı Melikşah’ a karşı ayaklanması üzerine Melikşah Ümera’ dan Emir Porsuk Bey komutasında bir ordu göndermiş, yapılan savaşta Melik Mansur öldürmüştür. (1090)

Bu olaydan sonra Emir Porsuk Bey kuvvetleri Kütahya ‘da yerleşti. Porsuk Bey bir müddet Kütahya ‘da “Kale Muhafızı” olarak görev yapmıştır. Kütahya ‘nın önemli akarsularından Porsuk Çayı ‘nın adı buradan gelmektedir.

3-GERMİYANOĞULLARI DÖNEMİNDE KÜTAHYA:

“Germiyanlı” Türk aşiretlerinden birinin adı iken sonradan bir beyliğin ve ailenin adı olmuştur. Aşiretin ilk tarihi şahsiyeti olarak, baba İshak isyanı sırasında Malatya ‘da faaliyet gösteren Alişir oğlu Muzafferüddin ‘in adına rastlanır. Germiyanlı sülalesinden Kerimüddin Alişir ‘in adı, Selçuklu saltanat mücadelesinde Moğollar tarafından Müinüddin Süleyman Pervane ‘nin şikayeti üzerine öldürülen Selçuklu emirleri arasında geçer.

Malatya taraflarında bir bölgeye “Germiyan” adı verildiği Selçuklu ve Bizans kayıtlarında belirtilmektedir. Germiyanlı adının Malatya taraflarından Batı Anadolu ‘ya gelen bu aşirete bu nedenle verildiği (Kütahya’ lı gibi) tahmin edilmektedir.

Germiyanlı Beyliğini kuran Yakup Bey, Moğollar tarafından öldürülen Kerimüddin Alişir Bey’ in oğludur. Kendisi Anadolu Selçuklu Sultanı 3.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında devletin ileri gelen emirlerinden birisiydi. Görev sahası Ankara ve civarı idi.

3.Alaattin Keykubad’ a bağlı iken 1300 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Kütahya merkez olmak üzere beyliğini kurmuştur. Beyliğin ilk müstakil idarecisi olan Yakup Bey devri (1300-1340) Germiyanoğulları’ nın en güçlü dönemini oluşturur. Yakup Bey’ in hakim olduğu topraklar, bazı kaynaklarda Yakup-ili adıyla adlandırılmıştır.
Bazı kaynaklarda Bizans ‘ın Yakup Bey devrinde Germiyanoğullarına yıllık 100.000 dinar vergi ve hediyeler gönderdikleri belirtilir. Yakup Bey’ den sonra yerine oğlu Mehmet Bey (1340), onunda 1361 yılında ölümü üzerine yerine oğlu Süleyman Şah geçti.

Osmanlı Sultanı 1.Murat, oğlu Şehzade Beyazid’ e Süleyman Şah’ ın kızı Devlet Hatun ‘u istemek üzere bir heyet gönderdi. Süleyman Şah’ da cevabi bir mektupla devrin ileri gelen alimlerinden İshak Fakih’ i Osmanlı başkentine gönderdi. İshak Fakih’ in getirdiği hediyeler arasında meşhur Germiyanlı atları, Denizli bezleri ile altın ve gümüş eşyalar bulunuyordu.

Süleyman Şah, kızının çeyizi olarak Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı ‘yı Osmanlılara bıraktı. Kendisi Kula ‘ya çekildi.1381 yılında yapılan düğünden sonra Şehzade Beyazid Kütahya Sancağına idareci olarak gönderildi.

Ancak Kütahya, Ankara Savaşından sonra tekrar Germiyanoğulları ‘nın hakimiyetine geçti. (1402) Bu sefer beyliğin başına II.Yakup Bey vardı. Bu durum II.Yakup Bey ‘in 1429 yılında ölümüne kadar sürdü.Yakup Bey ‘in vasiyeti üzerine Germiyan ülkesi Osmanlı hakimiyetine geçti.

Kütahya, Germiyanoğulları zamanında tarihinin en parlak devirlerinden birini yaşamış, iktisadi ve fikri bakımdan büyük gelişmelere sahne olmuştur. Beyliğin merkezi olması sebebiyle Kütahya ‘da bir çok mimari eserler inşa edilmiş, şair, edip ve fikir adamları bu şehirde toplanarak eserler kaleme almışlardır.

4-OSMANLILAR DÖNEMİNDE KÜTAHYA:

Osmanlı yönetimine geçtikten sonra Kütahya bir “Sancak Merkezi” oldu. I.Murad’ ın oğlu ve Germiyan Beyi Süleyman Şah ‘ın damadı olan Bayezid ‘de Kütahya Sancak Beyi olarak görevlendirildi.

Osmanlı Devletinin Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa 1451 yılında beylerbeylik merkezini Kütahya ‘ya taşıyarak buraya yerleşti. Kütahya uzun süre beylerbeylik merkezi olarak kaldı.

Timur Ankara savaşından bir hafta sonra Kütahya’ ya gelmiş, çok sevdiği bu şehirde bir ay kalmıştır.

Kütahya’ da bulunan Ulu Camii ‘nin ilk şekli Yıldırım Beyazid tarafından yaptırılmıştır. Kayıtlarda Ulu Camii ‘nin adı “Yıldırım Han Camii” olarak da geçer.

Anadolu tarafına yapılan seferlerde Osmanlı ordusunun toplantı yeri ve aynı zamanda önemli bir uğrak yeri olan Kütahya önemli eserlerle de donatılmıştır. Tarihte bilinen en eski toplu iş sözleşmesi 13 Temmuz 1766 tarihinde Kütahya ‘da imzalanmıştır. O dönem Kütahya Valisi Ali Paşa’ nın huzurunda yapılan görüşmeler sonucunda işveren ile işçiler arasında anlaşmaya varılmış, çırak, kalfa ve ustaların ücretleri ayrı ayrı belirtilmiştir. Söz konusu anlaşmada bahsedilen işçiler çinicilerdir.

Kütahya adı Mısır Valisi Ali Paşa ile Osmanlı Devleti arasında yapılan savaşlar sonunda 1833 yılında yapılan anlaşma ile uluslararası alanda duyulmuştur. Zor durumda kalan Osmanlı Devleti ‘nin Rusya ‘dan yardım istemesi üzerine, Osmalı Devleti üzerinde Rus nüfuzu olmasını istemeyen İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali Paşa ‘yı ikna ederek Kütahya Anlaşmasının yapılmasını sağlamışlardır.

1848 ihtilalleri neticesinde başlayan Macar Milli Hareketi, Avusturya ve Rusya tarafından kanlı bir şekilde bastırılınca, hareketin liderlerinden Kossuth Lajos, Bathyayi ve Mesrares 1849 ‘da Osmanlı Devletine sığındılar. Rusya ve Avusturya’ nın baskılarına rağmen Osmanlı Devleti mültecileri geri vermedi. Kossuth (Koşut) ve maiyeti Kütahya’ ya yerleştirildiler. 1851 yılına kadar Kütahya’ da kaldılar. Kaldıkları ev bugün müze haline getirilmiştir ve ziyaretçilere açıktır.

5-MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA KÜTAHYA:

İzmir ‘in 15 Mayıs 1919 ‘da Yunanlılar tarafından işgali ve düşman kuvvetlerinin Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlaması üzerine bütün yurtta olduğu gibi Kütahya’ da da Kuvayi Milliye teşkilatı kuruldu ve 20 Eylül 1919′ da faaliyetlerine başladı. Kurulan teşkilat halktan maddi ve manevi büyük destek gördü. Teşkilat başkanı askeri şube reisi Nüzhet Bey ‘di.

Çerkez Ethem Bey’ in maiyetindeki müfreze kumandanlarından Piriştineli İsmail Hakkı Bey, Kütahya’ ya gelerek “Müdafaai Hukuk Merkezi” ile müştereken faaliyet göstermeye başladı. Silah, cephane ve para tedarikine ve asker toplanmasına başlandı. 21 Temmuz 1920′ de başlayan çalışmalar sonucunda kısa süre sonunda “Kütahya Milli Taburları” teşkil edildi. 6 Ağustos 1920′ de Afyon’ da bulunan Mustafa Kemal Paşa, İsmail Hakkı Bey’ in daveti üzerine Kütahya’ ya geldi ve tren istasyonunda “Kütahya Milli Alayını” teftiş ederek takdirlerini bildirdi. Kütahya’ da birkaç saat kalan TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, ayrılırken, Mutasarrıf Said Bey’ e Kütahya halkına karşı takdirlerini bildiren bir yazı vermiştir.

KÜTAHYA MUTASARRIFI SAİD BEYEFENDİYE

Büyük Millet Meclisinin selam ve ihtimamını muhterem halkımıza, kahraman orduya ve hamiyetkar memuriyne tebliğ etmek üzere Kütahya’ yı dahi ziyaret eden heyetimiz, burada gördüğü mefhabetbahş ve itmi’nannaver tezahüratı samimiye ve aliyeden dolayı fevkalade müftehir ve mesrurdur. Vatansever Kütahya ahalisinin mali fedakarlığı, maddi ve manevi himemat ve mesaisiyle beş on gün zarfında ihzar ve techiz edilen binlerce mevcuda baliğ kıtaatı askeriyenin giriştiğimiz dini, milli, vatani mücadelede muzafferiyetimizi temin edecek kahraman bir zümre olarak isbat-ı fedekari edeceğinizden eminiz. Gerek zat-ı alileriyle Müdafaai Huku gayyürüyesini gerek umum Kütahya halkının mucib-i mübahhat olan himematından dolayı hissettiğimiz şükranı, Büyük Millet Meclisi namına beyan ile arz-ı veda eder ve iş bu ihtisasat-ı mahmedefkaranemizin aynen bütün ahaliye tebliğ buyurulmasını rica ederiz..

6 Ağustos 1336 (1920)

Büyük Millet Meclisi Reisi
M.Kemal

Kütahya-Eskişehir muharebeleri sırasında hazırlıklarını henüz tamamlayamamış olan Türk ordusunun muharebe şartları gereği Sakarya nehrinin doğusuna çekilmesi sonucunda 17 Temmuz 1921 tarihinde Kütahya Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu karanlık günler çok sürmedi. yaklaşık bir yıl sonra 26 Ağustos 1922 ‘de başlıyan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos tarihinde yapılan Başkumandan Meydan Muharebesi sonucunda Yunan ordusu dağıldı. Aynı gün (30 Ağustos 1922) Türk birlikleri Kütahya ‘ya girdi. Böylelikle işgal devresi sona erdi ve Kütahya ebediyyen Türk hakimiyetine girdi.


Türk Boyları

Mart 28, 2009

1- KIRGIZLAR

En eski Türk kavimlerinden biri olan Kırgızlar, ilk başta Yenisey Irmağı çevresinde yaşıyorlardı. M.S. 1. yüzyılda Asya Hun Devleti”ne bağlandılar ve Tanrı Dağları yönünde yerleştiler.

Asya Hun devleti”nin yıkılışı üzerine IV. yüzyılda güçlü bir devlet kurdular. Göktürk Devleti kurulunca da ona bağlandılar. Göktürk Devleti”nin yıkılmasından sonra bir süre bağımsız yaşayan Kırgızlar, Uygur Devleti kurulunca bu yeni siyasi teşkilatın içine girdiler. Daha sonra tekrar bağımsızlıklarını ilan ettiler ve Uygur Devleti”ni yıktılar.Bu yeni Kırgız Devleti 80 yıl bağımsız yaşadı. Daha sonra beliren Hitaylar, Kırgızları kuzeydeki eski yurtlarına sürdüler. Kırgızlar daha sonra Karahanlılar Devleti”ne bağlandılar, ancak yarı bağımsız hayatlarını da sürdürdüler.

XIII. yüzyılda beliren Moğol Devleti bütün Asya”nın kaderini değiştirdi. Pek çok devlet bağımsızlığını yitirdi. Kırgızlar da uzun bir süre siyasi varlıklarını kaybettiler.

2- SİBİRLER

Çok hareketli Türk kavimlerinden biri olan Sibirler, Balkaş Gölünün güneyinde yaşıyorlardı. V. yüzyıl ortalarında Ural Dağlarının güney doğusuna geldiler ve burada yaşayan başka bazı Türk kavimlarinin göç etmesine neden oldular. VI. yüzyılın başlarında Kafkas Dağlarının güneyine yerleştiler ve oradan da Anadolu “nun bazı bölgelerine çıktılar.

Başka bir Türk devleti olan Avarlarla rekabet edemeyince VI. yüzyıl ortalarından itibaren güçlerini yitirdiler ve bir süre sonra Sasani Devleti”ne bağlandılar.

3- AKHUNLAR

Bir başka adı Eftalitler olan Akhunlar, büyük Hun kavminin bir parçasıdırlar. IV. yüzyıl ortalarında, bazı Hun boylarının, yaşadıkları Altay bölgesinden ayrılarak güney batıya doğru ilerlemesiyle Akhunlar, tarih sahnesine çıkmış oldu. Önlerine kattıkları diğer kavimleri batıya doğru süren Akhunlar, bugünkü Afganistan”a yerleştiler. Bir yandan da Hazar Denizi”nin doğu sahillerine ilerleyerek İran”la komşu oldular. Böylece büyük bir Türk devleti daha kurulmuş oldu.

Orta Asya”nın batısında egemenlik kurmak için, İran”da yaşayan güçlü Sasanilerle büyük bir rekabetin içine girdiler. V. yüzyılın ortalarında bu rekabet, Akhunların kesin zaferi ile bitti. Öte yandan Hindistan”ın kuzey batısı da Akhunların egemenliğine girmişti.

VI. yüzyılın ilk yarısında bu baskılardan bunalan İranlılar, Akhunluların Orta Asya”daki egemenliğinden rahatsızlık duymaya başlayan Göktürk Devleti ile güç birliği yaptılar. VI. yüzyılın ikinci yarısının hemen başlarında, bu iki büyük ordunun arasında kalan Akhunlular yenilerek dağıldılar.Ardından bir kısım Akhunlar Hindistan”a yerleşirken, bir kısmı da Göktürk İmparatorluğu içinde yaşamlarını sürdürdüler.

Akhun Devleti, Hunların siyasi bir varlık olarak ortaya çıktıkları son devlet olması açısından da önemlidir.

4- AVARLAR

Asya Hun İmparatorluğu”nun çöküşünden sonra Anayurdumuzda To-pa ve Avar (Cu-Cen)kavimleri bu siyasi boşluğu doldurmuşlardı. Her iki kavim de Türk”tü. 546-552 yılları arasında süren Göktürk – Avar mücadeleleri, Göktürk Devleti”nin kurulması, Avarların dağılması ile son bulmuştu.

Bazı Sibir boylarını, yine onlar gibi Türk olan Onogurları ve hatta bazı Slav ve Macar topluluklarını da yanlarına alarak, on yıl süren bir göçten sonra Tuna Irmağının bugünkü Macaristan”dan geçen yörelerine yerleştiler. Böylece Bizans”la komşu oldular.

VI. yüzyılın sonlarında Avar Devleti bütün Orta Avrupa”ya egemen olmuştu. Aynı tarihlerde ünlü Avar Kağanı Bayan Han, Balkanlara inip İstanbul önlerine kadar gelmişti. Bir yandan da İtalya”nın kuzeyine kadar etkilerini yayan Avarlar, bünyelerine Slavları, Batı Hunlarını ve başka bazı kavimleri de alarak büyük bir imparatorluk meydana getirdiler.

VII. yüzyılın başlarında dünyanın en büyük güçlerinden biri olan bu imparatorluk, Sasanilerle işbirliği yaparak, ortak düşmanları olan Bizans”a karşı çarpıştı.Hatta her iki devletin orduları 626 yılında İstanbul”u kuşattılar. Bizanslılar, şehri bu saldırıdan büyük zorluklarla kurtardılar.

Avarlar, bünyelerinde barındırdıkları ilkel kavimlere kendi kültürlerini de aşıladılar. Özellikle Slavlar toplum ve ordu düzenini Avarlardan öğrendiler. Giderek güçlenen Slavlar, artık yavaş yavaş Avar Devleti”ni sarsmaya başlamıştı.Öte yandan Batı Avrupa”daki Büyük Karl”ın (Şarlman) imparatorluğu ile de rekabete giren Avarlar, güçlerini yitirmeye başladılar. IX. yüzyılın başlarında da, özellikle Slavların etkisiyle Avar Devleti ortadan kalkmış oldu.

Son Avar kağanlarından Tudun Han Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kaldı. Avarlar Avrupa”nın çeşitli bölgelerine dağıldılar, güçlü topluluklar olarak burada yaşamlarını sürdürdüler ve sonunda oralardaki halklarla kaynaştılar.

5- HAZARLAR

Hazar Türkleri, Göktürk Devleti”nin en batı ucunda yaşıyorlardı. Hazarlar yavaş yavaş batıya doğru ilerleyip Hazar Denizi”nin tam kuzeyindeki geniş bölgede, VII. yüzyıl başlarında devletlerini kurdular.

Hazarlar eski Türk dinlerini bir süre sonra bırakarak Museviliği kabul ettiler. Yahudiler bir yana, kitle halinde, Musevi olan bir başka kavim Hazarlar dışında mevcut değildir. Ama bir süre sonra Hazarlar arasında Hıristiyanlık da yayılmaya başladı. Devletin sonlarına doğru artık Müslümanlık da Hazarlar içinde yeşermeye başlamıştı. Bu çok dinlilik, oldukça hoşgörülü olan Hazar Türklerini hiç etkilememişti. Öyleki; Devletin yedi tane yargıcı vardı. İkisi Musevilerin, ikisi Hıristiyanların, ikisi Müslümanların ve kalan biride diğer dinlere mensup olanların davalarına bakarlardı.

Hazarlar birçok bölgeye medeniyet götürmüşlerdir. Bugünkü Güney Rusya”yı imar edenler Hazar Türkleridir. Günümüzdeki birçok Rus şehri, mesela Kief, Hazarlar tarafından kurulmuştur.

Tıpkı Avarlar gibi Hazarlar da medeniyet getirdikleri kavimlerin kurbanı oldular. X. yüzyılın ikinci yarısında güçlenen Slav Knezleri (şefleri) Hazar Devleti”ni yavaş yavaş eritmeye başladılar. Yüzyılın sonunda Devlet tamamen ortadan kalktı. Hazar Türkleri de diğer Türk kavimleri ve Slavlar ile kaynaştılar.

6- BULGARLAR

Bugün yalnızca Bulgaristan”da yaşayan bir Slav halkı olarak bilinen Bulgarların aslı, tam anlamıyla Türk”tür. Bulgar adı dahi Türkçedir ve ” bulamak”, ” bulgalamak ” (yani karışmak) kelimelerinden türemiştir. Bulgarlar, Hun boyları ile karışan bir başka Türk boyu Ogurlar ” ın soyundan gelmişlerdir.

Büyük Asya Hun İmparatorluğu içinde bulunan Ogurlar IV. yüzyılda Hazar Denizi”nin kıyısına, İdil (Volga) havzasına aktılar. Orada Batı Hun Devleti”nin çözülmesinden gelen boylarla birleşerek ” Bulgar ” Türk kavmini oluşturdular.

İdil (Volga) Bulgarları VII. yüzyılda tam bir devlet olarak belirdiler. Ünlü hakanları Kubat zamanında (ölümü:679) en parlak dönemlerini yaşadılar. Bu sırada kurulan ve giderek güçlenen Haar Devleti, Volga Bulgarlarını hızla kendi bünyesine almaya başladı. Ancak Hazarların X. yüzyılın ikinci yarısında güçten düşmeleri üzerine Volga Bulgarları yeniden toparlandılar ve bu arada Müslümanlığı kabul edip Ruslara karşı başarılı mücadeleler verdiler. Volga Bulgar Devleti”ni Cengiz Han”ın torunlarında olan Batu ortadan kaldırmıştır.

Bulgarların bir bölümü, V. yüzyıl ortalarında İdil yöresindeki kardeşlerinden ayrılarak daha batıya geçmiş ve Tuna Nehri çevresine yerleşmişti. Esas merkezleri bugünkü Kuzey Bulgaristan”ı oluşturuyordu. Burada çok güçlü bir devlet kurdular.

Tuna Bulgarları bir süre Avarlarla birlikte oldular. Bizans”a karşı birlikte savaştılar. Avar Devleti ortadan kalkınca Bulgarlar yeniden güçlendi. Başkentleri bugünkü Şumnu civarında idi. Tuna Türk Bulgar Devleti IX. yüzyıl başında Kurum han”ın oğlu Omurtag Han “ın işbaşına geçmesiyle altın çağını yaşadı. Kısa zamanda Doğu Avrupa”nın en güçlü devleti konumuna geldiler. Ama verimli topraklarına bol miktarda Slav halkın akması ve gene IX. yüzyıl sonlarına doğru Ortodoksluğu kabul etmeleri üzerine yavaş yavaş benliğini yitiren Bulgar Türkleri Bizans-Slav kültür çevresine girdiler. Bir süre sonrada devletleri tamamen ortadan kalkmış oldu.

7- TÜRGİŞLER

Göktürk Devleti”nin dayandığı esas kavim olan Onoklar içinden büyük bir boy grubunun adı da Türgişler dir (Türkeşler de denir).

Esas yurtları Balkaş Gölü”nün güneyindeki İli Irmağı vadisidir. VII. yüzyılın sonlarında Sulu Han “ın hükümdar olmasına kadar, Göktürklerin içinde yaşamış, Göktürk egemenliğini kabul etmemek için devamlı onlarla mücadele etmişlerdir. Asıl önemli rolü, VIII. yüzyılın başlarında Orta Asya”ya girmeye başlayan Emevi Araplarını durdurmaları olmuştur. Emeviler, Arap olmayanlara adil davranmadıkları için Orta Asya”nın batısında İslamiyeti kabul eden Türkler onlardan rahatsız oluyorlardı. İşte Sulu Han bu Emevi ordularını sürekli yenilgiye uğratarak daha ileri gitmelerine imkan vermemiştir.

Sulu Han “ın ölümünden sonra zayıflayan Türgişler bir süre sonrada tamamen devlet olarak varlıklarını yitirdiler. Ama halk çeşitli Türk topluluklar içinde yaşamlarını sürdürdüler.

8- KARLUKLAR

Karluklar Türklerin Oğuz boyları arasında sayılırdı. Belirmeleri oldukça geçtir. Karlukların Göktürk Devleti içinde bulundukları biliniyor. Göktürk Devleti”nin ilk dönemi sona ererken (VII. yüzyıl ortaları) Karlukların yaşadığı Güney Altay bölgesi bir süre Çinlilerin eline geçti. Karluklar, Basmiller ve Uygurlarla birleşerek Göktürk Devleti”ne son vermişlerdir.

Karluklar, 756 yılından sonra yavaş yavaş güçlendiler ve Tokmak ile Talas şehirleri yöresinde bir devlet kurdular. Bu devlet Türgişlerin yerine geçmiştir. Başlangıçda Araplara karşı direnişde bulunmaya çalıştılarsa da IX. yüzyılın başlarında İslamiyeti kabul etmeye başladılar.

Bir süre sonra Karlukların tamamı Müslümanlığı kabul ettiler, Uygurlarla birleşerek Karahanlılar Devleti”ni kurdular.

9- MACARLAR

Macarlar, Finli kavimlerden birinin bir Türk kavmi olan Onogurlar la kaynaşmasından oluşmuştur. İlk yurtları Ural Dağlarının güneyindeydi. IX. yüzyıl ortalarında Avarlarla Sibirlerin baskısı üzerine ilk önce Kuzey Kafkasya”ya göçtüler. Oradan da Karpatlar bölgesine geçip bugünkü yurtlarını kurdular. Macarlara göre, onları buralara getiren şefleri, Atilla”nın torunlarıdır. Böylece Hun-Macar yakınlığı daha somut bir biçimde belirmektedir.

Macarlar X.yüzyılda Karpatlarda ve Macar ovasında Hun ve Avarlardan kalan boylarla birleşip güçlü bir devlet kurdular. Yüzyılın sonunda Saksonlara yenildiler ve yavaş yavaş Hıristiyanlaştılar. Kısa sürede Macarlar, Katolikliğin Doğu Avrupa”daki koruyucuları oldular. Macar tarihi bundan sonra Avrupa tarihine bağlanır.

10- PEÇENEKLER, UZLAR VE KUMANLAR

Peçenekler Göktürk Devleti içinde, batıda Aral Gölü çevresinde yaşıyorlardı. IX. yüzyılın ikinci yarısında Tuna boylarına kadar geldiler. Giderek Romenler ve Bizanslılar arasında sıkışarak XI. yüzyılda Hıristiyan oldular. Bulgaristan”daki Peçenekler, Osmanlılar Balkanları fethedince Müslüman oldular. Romanya”da yaşayan Peçenekler ise Hıristiyan olmalarına rağmen Türklük bilinçlerini kaybetmemişlerdir.

Uzlar ise Oğuzların bir kolu idi. Peçeneklerin ardından Balkanlara geldiler. Macarlarla birlikte yaşadılar. XIII. yüzyıla kadar benliklerini korudularsa da, bir süre sonra Macarlaşmaktan kurtulamadılar.

Kumanlar (Kıpçaklar) da çok hareketli bir Türk kavmi olup Doğu Avrupa”da önemli roller oynamışlar ve Ortaçağ Asya tarihinde Moğollarla Ruslar arasında kader belirtici bir gelişim çizmişlerdir.

11- OĞUZLAR

Oğuzlar Türk kavimleri içinde en kalabalık ve en ünlü olanlarıdır. Oğuzlar Göktürk Kağanlığının dayandığı en büyük Türk kavmi olmuştur. Daha sonra Orta Asya”nın batısına geçen Oğuzların bir bölümü X. yüzyılın sonlarında dalgalar halinde başta İran olmak üzere Ön Asya ülkelerine yerleşmişlerdir.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu ve Cihan Devleti Osmanlı İmparatorluğu Oğuzlar tarafından kurulmuştur.


Türk Boyları

Mart 28, 2009

1- KIRGIZLAR

En eski Türk kavimlerinden biri olan Kırgızlar, ilk başta Yenisey Irmağı çevresinde yaşıyorlardı. M.S. 1. yüzyılda Asya Hun Devleti”ne bağlandılar ve Tanrı Dağları yönünde yerleştiler.

Asya Hun devleti”nin yıkılışı üzerine IV. yüzyılda güçlü bir devlet kurdular. Göktürk Devleti kurulunca da ona bağlandılar. Göktürk Devleti”nin yıkılmasından sonra bir süre bağımsız yaşayan Kırgızlar, Uygur Devleti kurulunca bu yeni siyasi teşkilatın içine girdiler. Daha sonra tekrar bağımsızlıklarını ilan ettiler ve Uygur Devleti”ni yıktılar.Bu yeni Kırgız Devleti 80 yıl bağımsız yaşadı. Daha sonra beliren Hitaylar, Kırgızları kuzeydeki eski yurtlarına sürdüler. Kırgızlar daha sonra Karahanlılar Devleti”ne bağlandılar, ancak yarı bağımsız hayatlarını da sürdürdüler.

Yazının devamını oku »