İstanbul'un Fethi

Mayıs 31, 2009

Sultan II.Mehmed Han (Fatih Sultan Mehmed), Hazreti Peygamber’in manevi müjdesi (“İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdar ve ordu ne mükemmel insanlardır” Hadîs-i Şerîf) ve Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği açısından İstanbul’u fethetmek istiyordu.

Fatih Sultan Mehmed, büyük gayesini gerçekleştirmek için, Macarlara, Sırplara ve Bizanslılara karşı yumuşak davranıyordu.

Amacı Haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı. Bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan Bizans küçüle küçüle sadece İstanbul şehrinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü. Ancak buna rağmen Bizans’ın varlığı, Balkanlardaki Türk hakimiyeti açısından tehlikeli oluyordu. Bizans İmparatorları, Anadolu’daki çeşitli siyasi güçleri deOsmanlı aleyhine kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı. Hatta zaman zaman Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına karışıp devletin iç düzenini bozuyorlardı. İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında girmesi, ticari ve kültürel yönden önemli bir avantajın daha ele geçirilmesi demekti. Boğazlar tam anlamıyla kontrol altına alınacak ve bu sayede, Karadeniz ticaret yolları ele geçirilmiş olacaktı.

Karamanoğulları meselesini çözen Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethi için gerekli hazırlıklara başladı. Devrin mühendislerinden Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirne’de top dökümü işiyle görevlendirildi. “Şahi” adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı. Yaptırılan bu büyük toplar İstanbul’un fethedilmesinde önemli rol oynadı. Yıldırım Bayezid’in İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına, Rumeli Hisarı (Boğazkesen) inşa edildi. Bu sayede İstanbul Boğazı’nın kontrolü sağlanacak, deniz yoluyla gelebilecek yardımlara karşı tedbir alınmış olacaktı. 400 parçadan oluşan bir donanma inşa edildi. Turhan Bey komutasındaki bir Osmanlı donanması Mora’ya gönderildi ve İstanbul’a yardım gelmesi engellendi. Eflak ve Sırbistan ile var olan barış antlaşmaları yenilendi. Macarlarla da üç yıllık bir antlaşma yapıldı. Osmanlıların bu hazırlıkları karşısında, diyorlardı.

Bizanslılar da boş durmuyordu. Surlar sağlamlaştırılıyor ve şehre yiyecek depolanıyordu. Ayrıca Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç’e bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı. Aynı zamanda Haçlı dünyasından yardım isteniyor, Papa ise yapacağı yardım karşısında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu. Ancak Katoliklerden nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, “İstanbul’da Kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeye razıyız”

Fatih Sultan Mehmed, hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Bizans İmparatoru Konstantin’e bir elçi göndererek, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi. Fakat İmparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine, İstanbul’un kara surları önüne gelen Osmanlı Ordusu, 6 Nisan 1453’de kuşatmayı başlattı. Osmanlı donanması ise Haliç’in girişinde ve Sarayburnu önünde demirlemişti. Ordu; merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 Nisan’da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile

Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı. Osmanlı Ordusu’ndaki er sayısı 150.000 ile 200.000 arasındaydı. Bu kuvvetlere Rumeli ve Anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de katılmıştı. Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı. Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans’a yardım ediyorlardı. Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu. İstanbul’un Haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu. Bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti. Yüksekten atılan taş gülleler Bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın Haliç’e indirilmesi kesin olarak gerekliydi. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethedilmesini kolaylaştıracak önemli kararını verdi. Osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliç’e indirilecekti. Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa’ya kadar ulaşan bir güzergah üzerine kızaklar yerleştirildi. Gemilerin, kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için, Galata Cenevizlilerinden zeytinyağı, sade yağ ve domuz yağı alınarak kızaklar yağlandı.

21-22 Nisan gecesi 67(yada 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan Haliç’e indirildi. Haliç’teki Türk donanmasına ait toplar, surları dövmeye başladı. Ciddi çarpışmalar cereyan etti. Bundan sonraki günlerde top savaşı, ok, tüfek atışları, lağım kazmalar, büyük ve hareketli savaş kulelerinin surlara saldırıları devam etti. Kuşatmanın uzun sürmesi ve kesin başarıya ulaşılamaması askerler arasında endişe yarattı. Ancak, İstanbul’u her ne şartta olursa olsun almaya kararlı olan Fatih Sultan Mehmed kumandanların ve alimlerin de bulunduğu bir toplantı düzenledi. Cesaretlendirici bir konuşma yaptıktan sonra, 29 Mayıs’ta genel saldırının yapılacağına dair kararını açıkladı. Çarpışmalar sırasında Bizans’ı koruyan surlar üzerinde kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başlamıştı. Surlar içerisine küçük sızmalar oluyor, ancak geri püskürtülüyordu. İlk defa Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları İstanbul surları, artık direnemiyordu. 53 gün süren ve 19 Nisan, 6 Mayıs, 12 Mayıs ve 29 Mayıs’ta yapılan dört büyük saldırıdan sonra Doğu Roma İmparatorluğu’nun 1125 yıllık başkenti olan İstanbul, 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi.

Fetih Marşı

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden….
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın…
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan ….

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!


Atlı Cirit Müsabakası

Mayıs 19, 2009

Kütahya’da, belediye tarafından inşa ettirilen sahanın hizmete girmesiyle yaklaşık 50 yıl aradan sonra ilk kez atlı cirit müsabakası yapıldı.

Kütahya Rahvan Atlı Spor Kulübü’nce, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlenen müsabaka, Kütahya-Tavşanlı kara yolundaki Rahvan Atlı Spor Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Belediye Başkan Yardımcısı Nejat Özturan, etkinlik öncesi yaptığı konuşmada, Osmanlılar döneminde ülkenin iki önemli atlı spor merkezinden biri olan Kütahya’da atlı sporları yeniden canlandırmak için kompleks inşa ettiklerini söyledi.

650 metre pist uzunluğuna sahip kompleksi projelendirerek, tamamladıklarını anımsatan Özturan, burada otistik çocukların tedavisi için merkez bulunacağını kaydetti.

Rahvan Atlı Spor Kulübü Başkanı Birol Babanoğlu da kentte 50 yıl aradan sonra ilk kez atlı cirit müsabakası düzenlendiğini belirterek, kompleksin yapımını sağlayan Kütahya Belediyesi yöneticilerine teşekkür etti.

Kulüp bünyesinde atlı cirit takımı kurulması için çalışmalara başladıklarını anlatan Babanoğlu, destek verilmesi halinde Kütahya’nın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olan 30 Ağustos ile milli bayramlarda atlı cirit müsabakası organizasyonları düzenleyeceklerini bildirdi.

Daha sonra atlı cirit hakemi Hüseyin Yılmaz yönetiminde Uşak Paşacıoğlu Atlı Spor Kulübü ile Erzincan Atlı Spor Kulübü’nden toplam 26 sporcu, 45’er dakikalık iki devrede düzenlenen müsabakaya katıldı. Müsabaka, Uşak ekibinin galibiyetiyle sonuçlandı.

Kütahya Rahvan Atlı Spor Kulübü’nün rahvan at gösterisi sunduğu etkinliği Kütahya Vali Yardımcısı Mustafa Kılıç, Gençlik ve Spor İl Müdürü Sadık Ölçen, İl Kültür ve Turizm Müdürü Zülkarni Yeldemez, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle vatandaşlar izledi.


Altın Yaldızlı Vazolar

Mayıs 3, 2009

Kütahya Porselen Fabrikası’nda kapatma tekniğine uygun olarak üretilen saf altın yaldızlı vazolar göz kamaştırıyor.

Dünyada ilk defa özel desenlerle sert porselenden imal edilen 140 santim boyundaki dev vazoların, fabrikada çalışan genç kızlar tarafından her biri 6 ay süren emek sonucu ortaya çıkarıldığı bildirildi.

Kütahya Porselen Fabrikası yetkilileri, “Selçuklular ve Osmanlılar dönemine ait Türk desenleriyle süslediğimiz vazoların dünyada benzeri yok. Kabartma tekniği ile saf altın yaldız kullanılarak yapılan dev vazolar, bin 400 derecede pişiriliyor. Fabrikamızda her biri sanatkar ruha sahip genç kızlarımız tarafından, 6 ayda üretilen bu vazoları sipariş üzerine yapıyoruz. Bu dev vazoları bilhassa petrol zengini ülkelerin idarecileri sipariş ediyor” ifadelerini kullandılar.

Dev vazoların fiyatlarıyla ilgili bir açıklama yapılmadı.


Kütahya'nın Müzik Kültürü

Nisan 28, 2009
Kütahya, folklorik özellikleri bakımından tarihi ve kültürel mirasına paralel bir zenginliğe sahiptir. Antik çağda yaptıkları müzik yarışmalarıyla ünlü Frigler ile şairleri, edipleri, halk ozanlarını koruyan Germiyanoğulları ve bestekar padişahlarıyla ünlü Osmanlılar’ın şehzadeler şehri olan Kütahya, her alanda olduğu gibi musiki alanında da Türk sanat dünyasına önemli katkılarda bulunmuştur. Kütahyalı seyyah Evliya ÇELEBİ; seyahatnamesinin 9.cildinde Kütahya ile ilgili kısmında Germiyan beyi II.Yakup’un (1387/1429) çok iyi saz çaldığından ve Çöğür adı verilen sazın mucidi olduğundan bahseder.

Klasik Türk Musikisi : Kütahya Mevlevihanesinde yetişen bestekarlar Osmanlı Sarayında şehzadelere hocalık etmişler, Türk Musikisine değerli eserler kazandırmışlardır.

Ali Nutki Dede Efendi (1762-1804) Şevk-ü Tarab makamında Mevlevi Ayini, Abdulbaki Nasır Dede Efendi (1765-1821) III. Selim’in yanında bulunmuş ve yedi makam bulmuş, iki Mevlevi Ayini bestelemiş, Abdurrahim Künhi Dede Efendi (1769-1831) Hicaz makamında ayin bestelemiş olup, Kütahya’nın Sekiören Köyü’nden Ebubekir Dede’nin çocuklarıdır.
Kütahya Mevlevihanesi’nin Neyzenbaşı Saatçi Mustafa Efendi (1938) “İntizar-ı makdeminle nev bahar eyler Hulul” adlı Hisar buselik eserin bestekarıdır.
“Gittin, bu gidiş ölümden de beter” adlı Uşşak eserin güftesi Kütahyalı Kemani Fazıl Güvey’e aittir. Yaşayan Kütahyalılar; Neyzen Ahmet Yakupoğlu, Şemsettin Güvey, Neyzen, Tamburi Erhan Akalın, Ercüment Akalın, Yavuz Akalın, Yusuf Kayya, Mustafa Özoruç, Ümit Takma, Çiğdem Kırankaya, Nilüfer Özkan, bestekar, saz ve ses sanatçılarımızdır.Bunlardan bazıları TRT , Kültür ve Turizm Bakanlığı korolarındaki temsilcilerimizdir.
Günümüz Kütahya’sında Ahmet Yakupoğlu, Doğan Karaa, Emin Kavdır ve Tekin Uğurel yönetiminde Klasik Türk Müziği, Tasavvuf Müziği ve Türk Sanat Müziği dallarında dört topluluk çalışmalarını sürdürmektedir.
b-Halk Müziği : Arifi -Hacı Pesendi, Aşık Ömer, Dülgerin Hüseyin Ağa, Nuri Çavuş, Arabacı İbrahim Ağa, Hisarlı Ahmet, Terzi Sadık Türk, Ömer Kocaoğlu, Berber Kazım Baltaoğlu, Şevket Şentürk gibi sanatçılar, halk müziğimizin yüzlerce yıllık birikimini günümüze aktaran emeğin sahiplerinden birkaçıdır.
Mustafa SALÜN , Mesut TEZCAN ve Kudret KARAYİĞİT yönetiminde ki iki topluluklar Kütahya Türküleri ve Zeybek oyunları üzerindeki çalışmalarını sürdürmektedir. Eski Zeybek Oyuncuları Gemiş Rıza ve Fındık Hüseyin’in yanı sıra, Zeybek oyunlarını Mestan TURNA ve Selahattin Sezgin adlı ustalardan öğrenen Muammer TEZCAN, Ahmet ALPGİRAY ile Rıza TUNCAY ve Zafer BAYSAL’ın oyunlarının seyrine doyum olmaz.
Kütahya Türküleri, klasik Türk musikisi karakteristiğinde bir düzeye sahiptir ve makamsal özellikleri vardır. Örneğin; Ahmet Bey – Gerdaniye, Kütahya’nın Pınarları- Kürdi, A Hamamcı- Muhayyer, Hisar’dan İnmem Diyor- Kürdili – Hicaz, Havada Durna Sesi Gelir- Evç makamındadır.
Zeybek türündeki türkülerimiz, türkü dünyasında Ege Türküleri arasında yer almakta ve icrasının zorluğu nedeniyle Konservatuarlarda çoğunlukla sınav sorusu yapılmaktadır. Feracemin ucu sırma, Ben kendimi gül dibinde buldum, Yasemen dalını yar neden eymeli, havada durna sesi gelir bunlara örnektir.

Türlerine göre türkülerimizi beş bölüme ayırmak mümkündür: 1- Kına Türküleri (Tıpır tıpır yürürsün, Altın tas içinde gınam ezdiler, Yasemen Dalı, Gül Ezerler ) 2- Ahenk Türküleri ( Meşeden Gel, Portakalım, Öte Yakaya Geçelim) 3- Zeybek Türküleri ( Gar mı yağdı Kütahya’nın dağına, Ahmet beyin bir küheylan atı var, Sinanoğlu, Mustafam Gaşların Gare, Çatal Çam Başına Goydum Keseri) 4- Gurbet Türküleri İstanbul’un Gonakları Köşeli, Aydın’ın Meşeleri, Duman Vardır Güzel İzmir Başında, A İstanbul Sen Bir Han mısın ) 5- Seymen – Zeybek Geçiş Türküleri ( Mezar arasında, Hasıhlas başında).Deblek, cura, bağlama, zilli def, açık hava enstrümanları; davul, kaba zurna Kütahya ezgilerinin başlıca çalgılarıdır. En çok söylenen ve bilinen türkülerimizin başında Kütahya’nın Pınarları Akışır, Meşeden Gel, Hisardan İnmem Diyor, Mezar Arası, Hasılhas Başında, Gediz Pazarı, Elif Dedim, Feracemin Ucu Sırma, Karanfil Oylum Oylum, Ah Hamamcı gelmektedir. Yaşanmış olaylar, acı, keder ve sevinçlerden konusunu alan Kütahya Türkülerinin pek çoğu derlemeci ve icracı ünlü Hisarlı Ahmet (1908-1984) tarafından TRT Repertuarına kazandırılmıştır. Oğlu Mustafa Hisarlı, TRT İstanbul Radyosu saz sanatçısıdır. Halen Kütahya Türküleri ile Gelenekleri ,konusunda iki kitap hazırlayan derlemeci ve icracı Mustafa SALÜN’ün yanı sıra, Mesut TEZCAN, Metin KIYMIK, Süleyman ORUÇ, Zeynel SAĞ, Kütahya Türkülerini seslendiren yerel sanatçılarımızdır.

Güzel Bir Örnek: Mustafa SALÜN:  http://www.youtube.com/watch?v=It42CP1kvQk&feature=related

                        Mustafa HİSARLI : http://www.youtube.com/watch?v=X0zJmzrq3Fc

kaynak :  http://www.kutahyakulturturizm.gov.tr


Simavlılar'da Osmanlı Ruhu

Nisan 27, 2009

dm12

SİMAVLILARDA OSMANLI RUHU



1299 yılında kurdurulan Osmanlı, 1923’e kadar bütün dünyaya adalet ve nizam dağıtmaya devam etti. Kurulması rasgele olmadığı gibi devir tesliminin de rasgele olmadığı muhakkak. Cumhuriyetimizin kuruluşuna denk gelen devir teslim dönemini az da olsa biliyoruz.  Fakat ne acıdır ki Osmanlı’nın kuruluşu hakkında yeteri kadar bilgi ve ilgi sahibi değiliz.

Sanırım, Simav’ı Simav yapan değerlerin kaynağı, kuruluş döneminde saklı. İşte pek çok yerde bahsedilen; “Osmanlı Ruhu”, “Osmanlı Adamı”, “Tam Bir Osmanlı”, “Yeni Osmanlılar” gibi tariflerin asıl kaynağı olan o malum ama bilinmeyen şey:

Eğer ekonomi ve işletmeyle az-çok ilgiliyseniz, birlikte şirket kurduğunuz güçleri bir arada tutmanın şirketi kurmaktan daha zor olduğunu bilirsiniz. Yapısı itibariyle En Büyük Şirket olan Devleti hakim kılan güçleri bir arada tutmanın zorluğu ise kıyas yoluyla anlaşılabilir. Binlerce devletin silinip gittiği tarih sahnesinde adeta bir sihirli elin yardımıyla neşv-ü nema bulmak; yüzyıllar boyu bu sahnede “şerefle” kalmak ve özü korumak: Gerçekten anlaşılamaz bir güç bu. Bu devletin ruhuna kurulurken ne üfürüldü ki bu kadar sağlam oldu.

Bu yazıdan hepimizin alması gerken dersler var. Simavlılar Ekibininde başladığı işi yarım bırakmaması için gereken dersleri çıkarması gerek.

Üfürülen tılsım: Osmanlı Ruhu: Nam-ı Diğer SAMİMİYET…

Osmanlı Samimiyeti karşındakinden sürekli bir şeyler isteme lüksünü sağlayan samimiyetlerden değil.. Tam aksine karşınmdaki için yaşadığın bir yaşam biçimidir. Bir örnekle açıklamak gerekirse: önemli bir kurumda staj yapmak istiyorsanız, size referans olacak kalifiye birine ihtiyacınız vardır. İşte onlar SAMİMİYETiniz olan kişilerdir. Tabiri caizse; belli bir hukukunuz olan kişilerdir. Ama Osmanlı Ruhunu temsil eden samimiyet bu demek değil.

Onu anlamak için misafirini ağırlama hazırlığındaki Simavlı bir köylü kadınını izleyebilirsiniz. Onunla misafiri arasında da bir samimiyet vardır ama o SAMİMİYETini her zaman FEDAKARLIK aynasından süzer. Kendisi ve eşine yedirmediği en güzel aşlıklarını kilerinden çıkarıp torunlarına, komşularına yedirir. En güzel işlemiş yorganlarını onlara örter. Modern dünyanın SAMİMİYET=TORPİL, SAMİMİYET=ÇIKAR, SAMİMİYET=ARKASI KUVVETLİ OLMAK eşitlikleri onun dolabında yoktur.

Özü Muhafaza Edebilmek

Osman Bey’i oğlu minik Orhan’ın beşiğinden alıp Bizans ordusunun karşısına diken güç de budur. Onlar her manada samimiydiler. Davalarında da, tavırlarında da hep samimiydiler. Malesef bizler bugün en ufak bir zorluk karşısında pes etme zaafiyetindeyiz. Oysa onlar zorlukları dostlukların meyvesi bilip vazgeçmediler. Onlar İlahi İradeyle dosttular. İstanbul’a giriş de, İstanbul’dan çıkıp Roma’ya yol alış da bundandı. Onlar hep Allah’ın rızasının peşinde olunca millet de onlardan razı oldu…

Siyasi fikirlerin sabit olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden illa ki şu parti bu parti diye diretmeyi de lüzumsuz görüyorum. Tek şunu biliyorum: o da bu milletin razı olduğu yönetimden Allah’ın da razı olduğudur. Çünkü bu milletin mayasında hep güzellikler var, hayır var. Şu anda gördüğümüz kötü haller, terör, cinnetler ise bitkilere sıkılmış tarım ilaçları gibidir; sabırla yıkayınca geçer… Yeter ki özümüzü kaybetmeyelim.

Selametle

Simavlilar.com Ekibi adına,

Murat Umutlu

Simavlilar.com Tasarım ve Alt Yapı Sorumlusu

27 Nisan 2009 Pazartesi / İstanbul


Kütahya Tarihi ve Antik Çağın Eserleri

Nisan 27, 2009

Kütahya, M.Ö. 3000 yıllarında kurulmuş medeniyetlerin ve kültürlerin harman olduğu Kütahyanın antik çağda ilk ev sahipleri Friglerdir. Kütahya daha sonra Roma, Bizans, Germiyanoğulları , Osmanlı egemenliğine girmiştir.

Kütahyada egemen olan bütün uygarlıklara ilişkin çok sayıda eser bulunmaktadır. Özellikle Frig Vadisi adı verilen ilin doğusundaki Türkmen Dağı eteklerindeki alan, bu eserler açısından çok zengindir.

Roma döneminde piskoposluk merkezi olan Kütahya’da bu döneme ait en önemli eser AIZANOI Antik Kentidir. Aizanoi, Anadolu ’nun en zengin antik kentlerinden birisidir. Dünyanın İlk Borsası Aizonai’de kurulmuştur.

Anadolu’da Türk Hakimiyeti başladığın da Kütahya ve çevresi Germiyanoğulları Beyliğine verilmiştir. Kütahya iki kez Germiyanoğulları Beyliğine başkentlik yapmış ve bu dönemde yapılan pek çok eser günümüze kadar ulaşmıştır. Kütahya ve çevresi Osmanlı Devletine Devlet Hatun’un çeyizi olarak verilmiş ve bu nedenle şehzadeler Şehri olarak anılmıştır.

Kütahya Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Anadolu Beylerbeyliği’ne merkezlik etmiştir. Osmanlı dönemi eserleri korunmuş haldedir.

Eski Uygarlıklar, Eski Kentler

Bodrum – Halikarnas Masoleumu

Pers Valisi Maussolosun Bodrrum – Halikarnassostaki mezarı dünyanın yedi harikası arasındadır. MAussolos M.Ö. 352de ölünce karısı Artemisia tarafından yapımına başlanmıştır. Mimarlar Pytheos ve Satyrustur. Skopas, Timotheos, Bryaris ve Leochares adlı ünlü heykeltraşlar birer cephesini çalışmışlardır. 60 x 80 m. boyutlarında ve 46m. yüksekliğinde olduğu belirlenmiştir. 9 x 11 sütunludur. Bazı parçaları Bodrum kalesinin yapımında kullanılmıştır. Mausoleuma ait parçalar XIX. yüzyılın ortalarında Londra British Museuma götürülmüştür.

Frig Vadisi

Dünya üzerinde önemli bir konumda bulunan Anadolu‘ nun, stratejik öneme sahip köprüsü konumundaki bir noktasında yer alan Anadolu’ nun kilidi Afyonkarahisar ili de coğrafi konumu nedeniyle Anadolu‘ yu yurt edinmiş birçok kavmin yerleşerek yaşamlarını sürdürdüğü, kendi kültürlerini yerel kültürlerle yoğurarak yeni kültürler ortaya çıkartıp medeniyetlerin gelişmesine katkıda bulunarak önem kazanmış ve bu önemi günümüze kadar kaybetmeden korumuştur.

Binlerce yıl önce insan zekası ve becerisinin birer göstergesi olarak inşa edilen ve dünyada eşi benzeri olmayan insanlığın ortak hafızası durumundaki kültür varlıkları ile doğanın mucizesi olan doğal varlıkların incelenmesi, insanlığa tanıtılarak kültürel kaynaşma yoluyla insanlığın barışına hizmet yolunda bir adım olması bakımından önemlidir.

Frigler‘ in Anadolu’ ya gelmelerinden binlerce yıl öncesinde, Çatalhöyük‘ te olduğu gibi Anadolu’ da filizlenmiş ve yeşermiş, dünya uygarlıklarının gelişmesine ve söylenilenlerin aksine ilham kaynağı ve örnek olmuş uygarlıklar yer almıştır. Bu uygarlıklarla birlikte Anadolu’ nun bereketini ifade edebilecek ve bereketle özdeş bir tanrıça olan Ana Tanrıça / Matar Kubile kültü oluşmuştur. Frigler ve diğer uygarlıklar da “bereket” in, yaşamın sürekliliği bakımından öneminin bilincinde olarak bu kültü devam ettirmişlerdir. Yaşamın sürekliliği için önemli olan verimli topraklar ve savunmaya uygun dağlık bölgelerin varlığı Frigler‘ in Afyonkarahisar ili ve çevresinde yerleşmelerine ve siyasal egemenliklerini yitirdikleri dönemde bile bin yılı aşkın bir süre kültür geliştirmelerine uygun ortam oluşturmuştur. Bu döneme ait kültür varlıklarının büyük bir kısmı zaman içerisinde gerek doğal gerekse kendini bilmez kişilerin tahribatları sonucunda yok olmuş ya da zarar görmüşlerdir.

Aizanoi Antik Kenti

Çini ve porselenleri dünyaca meşhur Kütahya, tarih boyunca pek çok ilke tanık olmuş. Dünyanın ilk antik borsası Çavdarhisar İlçesindeki Aizanoi’de kurulmuş, dünyadaki ilk toplu iş sözleşmesi 13 Temmuz 1766’da Kütahya’da imzalanmış, dünyadaki ilk ve tek çini müzesi yine Kütahya’da. Şehirin geçmişi M.Ö. 3000’li yıllara kadar uzanıyor. Kütahya’nın antik çağda ilk ev sahipleri Frigler. Friglerin ardından Roma, Bizans, Germiyanoğulları ve Osmanlı egemenliğine giren kentte bu uygarlıklardan günümüze kalan çok sayıda eser bulunuyor. Roma döneminde piskoposluk merkezi olan Kütahya’da bu döneme ait en önemli eser Aizanoi Antik Kenti. Zeus tapınakları içinde dünyada en iyi korunan tapınağın Aizanoi’de olduğunu belirtmekte fayda var. Ünlü gezgin Evliya Çelebi’de Kütahyalı.

Kütahya  Kalesi

 

Kütahya Kalesi antik devirlerden başlamak üzere yerleşmenin yer aldığı ve Kütahya şehrinin ilk kurulduğu yer olduğu tahmin edilen bu günkü şehre hakim tepe üzerinde bir iç kale, hisar ve Osmanlı devrinde aşağıdaki suyu da içine almak üzere eklenen üçüncü bir kısımdan meydana gelmektedir. Kale Roma, Bizans, Selçuklu ve Germiyanlı ve Osmanlı dönemlerinde iskan görmüş olmasına rağmen hiç bir döneme ait kitabe bulunamamaktadır.kaynak: http://www.kutahyakulturturizm.gov.tr

Kütahya Kalesi Evliya Çelebi’ ye göre 70 Burca sahiptir. Burçlar çok sık aralıklarla yerleştirilmiştir. Hatta iç kale tarafında adeta birbirine yapışık biçimde burçlar tespit etmek mümkündür. Tuğla hatlarının tuğla dizileri ve duvardaki sayıları bir örnek değildir. Bu durum burçların değişik dönemlerde değişik ustalar tarafından yenilenmesinden ileri geliyor olabilir.

Eski durumu hakkında bilgi bulunmamakla birlikte, kaynaklar kalenin son şeklinin Bizans döneminde aldığında birleşmektedir. Kale, garip bir şekilde bir çok yönden Diyarbakır Kalesi’ ne benzemektedir.

Kütahya Kalesinde iki çeşme, iki mescit ve Cumhuriyet yapısı olan bir döner gazino ve kır kahvesi mevcuttur. Kale camiinden hisar kahvesine giden dolambaçlı yol üzerinde iki çeşme kalıntısı vardır. Bunlardan birisi son yıllarda suyu kesik olan güzel bir çeşmedir. İki parça blok taştan yapılmış, sivri kemerli, devşirme çift sütunlu ve sade nişlidir. Diğer çeşme ise kaba taştan inşa edilmiş bir su yolu ağzıdır.

Kaledeki bir eser de orta hisar mescidi olarak da bilinen Kale-i Bala mescididir. 1377-1378 yıllarında Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı, düz çatılı, moloz ve kesme taş kullanılmıştır. Gördüğü onarımlar nedeniyle orjinal şeklini kaybetmiştir. Eski yapıdan bir duvar parçası, kesme taştan yapılmış bir minare kaidesi ile tuğladan yapılmış minare gövdesi (şerefeye kadar) kalmıştır.

Kalenin Osmanlılar tarafından yaptırıldığı bilinen aşağı Hisar (Kale-i Sagir) bölümünde de yine Osmanlılar tarafından yaptırılan altıgen planlı küçük bir mescit vardır. Kerpiç sıvalı olmasına rağmen tamamen tuğladan yapıldığı anlaşılmaktadır. Kütahya’ daki tamamen tuğlalı ender yapılardandır. Mescidin altı tamamen taşlardan yapılmış bir su tesisidir. Tabanı zamanla değişikliğe uğramıştır.

Aşağı Kale’ nin bu su tesisini bir kuşatmada susuz kalmamak için kalenin içine almak maksadı ile yapıldığı tahmin edilmektedir.

Aizanoi Antik Kenti

Aizanoi’nin ismi Zeus’un Su Perisi Erato ile efsanevi kral Arkas’ın birleşmesinden meydana gelen Frigyalıların öncülü Azan isimli mitoloji kahramanından kaynaklanmakta. Aizanoi antik kenti Frigya’ya bağlı yaşayan Aizanitislerin ana yerleşmeleriydi.

Zeus Tapınağının çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 3000 yıllarına ait yerleşme tabakaları çıkmış. Ancak kesin kentleşme bulgularına 1. yüzyılın sonlarına doğru rastlanılmakta.

Roma İmparatorluğu döneminde, tahıl, şarap ve yün üretimi sayesinde zenginleşmiş. Erken Bizans döneminde (M.S.395) Piskoposluk merkezi iken 7.yüzyıl’dan itibaren önemini yitirmiş. Selçuklu döneminde Çavdar Tatarları tarafından üs olarak kullanılmış (13.yy), bu yüzden Çavdarhisar adını almış.


Davos Resti Üzerine Detaylı Çalışma

Nisan 16, 2009

“SİZ ÖLDÜRMEYİ ÇOK İYİ BİLİRSİNİZ !!!”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in de katıldığı ”Gazze Orta Doğu’da Barış Modeli” konulu panelde konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in, ”masada tek taraflı müzakere yaptığını, sadece El-Fetih ile bu müzakereyi sürdürdüğü sürece netice alamayacağını ve Filistin’in seçim kazanmış bir partisi olan Hamas’ın da masaya davet edilmesi gerektiğini” belirterek, ”Türkiye’ye burada bir görev düşüyorsa biz her an varız, devreye gireriz, ama dediğim gibi tarafları iyi tespit etmemiz gerekiyor. Eğer sadece El-Fetih’i al, diğerlerini dışarıda bırak, burada neticeye varılamaz” dedi.

Yazının devamını oku »


İdareci ve Ciddiyet

Nisan 14, 2009

İdareciliğin mektebi yoktur derler. Bu sözün doğru tarafı vardır. İdareci, idarecilik kabiliyeti olan insanın, hadiselerle pişip yoğrulması ile yetişir. İyi idareci olmak için diploma tek başına kâfi gelmez. Bunun yanı sıra sabır, müsamaha, zeka, basiret, akıl, olayları kritik etme, hitabet kabiliyeti, heyecana kapılmamak, ikna kudreti, vakar, ciddiyet, affedebilme, derinlemesine düşünme, insanları tanıma, güler yüz ve tatlı dil gibi hasletlerin de bulunması lazımdır. İdareci bunlardan ne kadar çoğuna malikse iyi idarecilik vasfı da o nispette artar. Bazı büyük idarecilerin vasıfları şunlardır:

Yazının devamını oku »


Osmanlı'da Askeri Teşkilat

Mart 30, 2009

image003-2bAskerî Teşilâtın Başlangıcı

Osmanlıların askerî teşkilâtında Anadolu Selçuklularıyla İlhanlıların ve Memlûklerin az çok tesirlerini görmekteyiz. Osmanlı kuvvetleri kapukulu, eyalet —ki bunda hudut kuvvetleri de dahildir ve deniz kuvvetleri olarak üç kısımdı.

Kapıkulu askeri, yaya sınıfından olan yeniçeri, cebeci, topçu ocaklarıyla yine bir ocak halinde olarak atlı bölüklerden teşekkül etmişti; bu iki sınıf asker, hükümdarın şahsına mahsus maaşlı merkez kuvvetleriydi ve pâdişâh nerede bulunursa onunla beraber bulunurlardı.

Yazının devamını oku »


Kütahya Tarihi

Mart 28, 2009

1-TÜRKLERDEN ÖNCE KÜTAHYA:

Anadolu ‘nun eski yerleşim yerlerinden birisi olan Kütahya ’nın kuruluş tarihini kesin olarak belirlemek mümkün olmamıştır. Ancak tarihinin çok eskilere dayandığı anlaşılmaktadır. Sırasıyla Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya ve Bergama krallıklarının hakimiyetinde bulunmuş daha sonra Roma İmparatorluğu ve onun ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir.

Eski kaynaklara göre; Kütahya ’nın Antik Çağ’ daki adı Katiaenion’dur. Ünlü Antik Çağ coğrafyacısı Strabon ’a göre bu ad “Kotis’in Kenti” anlamına gelmektedir. Kotiaeion adı temel sözcük aynı kalmak şartı ile, farklı dönem ve yazılışlara göre “Kotiaion”, “Cotyaeum” ve “Cotyaium” olarak da kullanılmıştır. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, ilin tarihi MÖ VI. yüzyıla dayanmaktadır. İl toprakları içinde yerleşen en eski halk Frigler’dir. MÖ 1200 yıllarında, Anadolu’ ya gelen Frigler, Hitit İmparatorluğu’nun topraklarına girdiler. MÖ 676’da Kimmerler Frigya Kralı III. Midas’ı bozguna uğratarak, Kütahya ve çevresine egemen oldular.

Makedonyalı Büyük İskender ‘in tarih sahnesine çıkması ve Persleri mağlup ederek Anadolu ‘yu hakimiyeti altına almasıyla Kütahya el değiştirmiştir. (M.Ö. 333) Büyük İskender ‘in genç yaşta ölmesi üzerine imparatorluk parçalanmış ve Kütahya İskender ‘in kumandanlarından Antigonos ‘un eline geçmiştir.

M.Ö. 278 yılında Bitinya Krallığı Kütahya ‘yı topraklarına katmış ve daha sonra da Bergama Krallığını eline geçirmiştir. M.Ö. 62 yılında Sezar ‘ın damadı Pompoeus Kütahya ‘yı Roma İmparatorluğu topraklarına katmıştır. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Kütahya Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. Kütahya, Romalılar zamanında hiristiyanlığın önemli merkezlerinden birisi haline geldi. Takibata uğrayan hiristiyanlar Kütahya ‘ya sığındılar. Putperest Roma şehrin tahsisatını kesti ve şehir ihmale uğrayarak bir süre bakımsız kaldı.

Roma ‘nın hiristiyanlığı resmen kabul edilmesinin ardından piskoposluk merkezi oldu. Bizans döneminde ise Kütahya ‘nın önemi çok arttı. Bizanslılar şehre hakim ve kale inşasına elverişli buldukları sarp tepeye burçlar ile tahkim edilmiş iki kat sur içinde bir şato yaptılar. Bu şato, Germiyanoğulları ve Osmalılar döneminde yapılan Kütahya Kalesinin esasını teşkil etmiştir.

Malazgirt’ te Sultan Alparslan yenilen Romanos Diogenes tahtını geri almak için giriştiği mücadelelerde yenilip esir düşünce, Kütahya ‘ya getirilip gözlerine mil çekilerek hapis edilmişdir. (Romanos daha sonra sevk edildiği Kınalı Ada ‘da vefat etmiştir.)

2-KÜTAHYA ‘NIN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ:

Malazgirt Muharebesinden sonra Türkler, hızla Anadolu ‘nun fethine giriştiler. 1071 yılından sonraki bir kaç yıl içinde Anadolu ‘nun hemen hemen tamamı Türkler tarafından fethedildi. Anadolu Selçuklu Devleti ‘nin ilk hükümdaro Kutalmışoğlu Süleyman Şah ‘ın kardeşi Melik Mansur, 1074 yılında Kütahya ‘yı fethetti. Kütahya, Anadolu Selçuklu Devleti ‘nin bir uç şehri oldu.

Yirmi yıl kadar Türk hakimiyetinde kalan Kütahya, 1096 yılında başlayan Birinci Haçlı Seferi sonunda tekrar Bizans İmparatorluğu hakimiyetine geçti. (1097)

Sultan 2.Kılıçarslan 1182 yılında yeni bir fetih hareketine girişerek Uluborlu ve Kütahya ‘yı ikinci defa topraklarına kattı.

Sultan 2.Kılıçarslan ‘ın, ülkesini on bir oğlu arasında paylaştırması sırasında Kütahya, Gıyaseddin Keyhüsrev ‘in hissesine düştü. Daha sonra kardeşler arası taht kavgaları sırasında durumdan yararlanan Bizans, Kütahya ‘yı ele geçirdi ise de Sultan Alaattin Keykubat zamanında Selçuklu kumandanlarından İmaüddin Hezar Dinarı tarafından üçüncü defa ele geçirildi. (1230)

Uzun yıllar “Kale Muhafızı” olarak Kütahya ‘da kalan Hezar Dinarı Kütahya ‘nın imarına çalışmış, bir çok eser bırakmıştır.

Kütahya ‘nın Melik Mansur tarafından fethedildiği yıllarda şehir Büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bulunuyordu. Melik Mansur ‘un Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı Melikşah’ a karşı ayaklanması üzerine Melikşah Ümera’ dan Emir Porsuk Bey komutasında bir ordu göndermiş, yapılan savaşta Melik Mansur öldürmüştür. (1090)

Bu olaydan sonra Emir Porsuk Bey kuvvetleri Kütahya ‘da yerleşti. Porsuk Bey bir müddet Kütahya ‘da “Kale Muhafızı” olarak görev yapmıştır. Kütahya ‘nın önemli akarsularından Porsuk Çayı ‘nın adı buradan gelmektedir.

3-GERMİYANOĞULLARI DÖNEMİNDE KÜTAHYA:

“Germiyanlı” Türk aşiretlerinden birinin adı iken sonradan bir beyliğin ve ailenin adı olmuştur. Aşiretin ilk tarihi şahsiyeti olarak, baba İshak isyanı sırasında Malatya ‘da faaliyet gösteren Alişir oğlu Muzafferüddin ‘in adına rastlanır. Germiyanlı sülalesinden Kerimüddin Alişir ‘in adı, Selçuklu saltanat mücadelesinde Moğollar tarafından Müinüddin Süleyman Pervane ‘nin şikayeti üzerine öldürülen Selçuklu emirleri arasında geçer.

Malatya taraflarında bir bölgeye “Germiyan” adı verildiği Selçuklu ve Bizans kayıtlarında belirtilmektedir. Germiyanlı adının Malatya taraflarından Batı Anadolu ‘ya gelen bu aşirete bu nedenle verildiği (Kütahya’ lı gibi) tahmin edilmektedir.

Germiyanlı Beyliğini kuran Yakup Bey, Moğollar tarafından öldürülen Kerimüddin Alişir Bey’ in oğludur. Kendisi Anadolu Selçuklu Sultanı 3.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında devletin ileri gelen emirlerinden birisiydi. Görev sahası Ankara ve civarı idi.

3.Alaattin Keykubad’ a bağlı iken 1300 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Kütahya merkez olmak üzere beyliğini kurmuştur. Beyliğin ilk müstakil idarecisi olan Yakup Bey devri (1300-1340) Germiyanoğulları’ nın en güçlü dönemini oluşturur. Yakup Bey’ in hakim olduğu topraklar, bazı kaynaklarda Yakup-ili adıyla adlandırılmıştır.
Bazı kaynaklarda Bizans ‘ın Yakup Bey devrinde Germiyanoğullarına yıllık 100.000 dinar vergi ve hediyeler gönderdikleri belirtilir. Yakup Bey’ den sonra yerine oğlu Mehmet Bey (1340), onunda 1361 yılında ölümü üzerine yerine oğlu Süleyman Şah geçti.

Osmanlı Sultanı 1.Murat, oğlu Şehzade Beyazid’ e Süleyman Şah’ ın kızı Devlet Hatun ‘u istemek üzere bir heyet gönderdi. Süleyman Şah’ da cevabi bir mektupla devrin ileri gelen alimlerinden İshak Fakih’ i Osmanlı başkentine gönderdi. İshak Fakih’ in getirdiği hediyeler arasında meşhur Germiyanlı atları, Denizli bezleri ile altın ve gümüş eşyalar bulunuyordu.

Süleyman Şah, kızının çeyizi olarak Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı ‘yı Osmanlılara bıraktı. Kendisi Kula ‘ya çekildi.1381 yılında yapılan düğünden sonra Şehzade Beyazid Kütahya Sancağına idareci olarak gönderildi.

Ancak Kütahya, Ankara Savaşından sonra tekrar Germiyanoğulları ‘nın hakimiyetine geçti. (1402) Bu sefer beyliğin başına II.Yakup Bey vardı. Bu durum II.Yakup Bey ‘in 1429 yılında ölümüne kadar sürdü.Yakup Bey ‘in vasiyeti üzerine Germiyan ülkesi Osmanlı hakimiyetine geçti.

Kütahya, Germiyanoğulları zamanında tarihinin en parlak devirlerinden birini yaşamış, iktisadi ve fikri bakımdan büyük gelişmelere sahne olmuştur. Beyliğin merkezi olması sebebiyle Kütahya ‘da bir çok mimari eserler inşa edilmiş, şair, edip ve fikir adamları bu şehirde toplanarak eserler kaleme almışlardır.

4-OSMANLILAR DÖNEMİNDE KÜTAHYA:

Osmanlı yönetimine geçtikten sonra Kütahya bir “Sancak Merkezi” oldu. I.Murad’ ın oğlu ve Germiyan Beyi Süleyman Şah ‘ın damadı olan Bayezid ‘de Kütahya Sancak Beyi olarak görevlendirildi.

Osmanlı Devletinin Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa 1451 yılında beylerbeylik merkezini Kütahya ‘ya taşıyarak buraya yerleşti. Kütahya uzun süre beylerbeylik merkezi olarak kaldı.

Timur Ankara savaşından bir hafta sonra Kütahya’ ya gelmiş, çok sevdiği bu şehirde bir ay kalmıştır.

Kütahya’ da bulunan Ulu Camii ‘nin ilk şekli Yıldırım Beyazid tarafından yaptırılmıştır. Kayıtlarda Ulu Camii ‘nin adı “Yıldırım Han Camii” olarak da geçer.

Anadolu tarafına yapılan seferlerde Osmanlı ordusunun toplantı yeri ve aynı zamanda önemli bir uğrak yeri olan Kütahya önemli eserlerle de donatılmıştır. Tarihte bilinen en eski toplu iş sözleşmesi 13 Temmuz 1766 tarihinde Kütahya ‘da imzalanmıştır. O dönem Kütahya Valisi Ali Paşa’ nın huzurunda yapılan görüşmeler sonucunda işveren ile işçiler arasında anlaşmaya varılmış, çırak, kalfa ve ustaların ücretleri ayrı ayrı belirtilmiştir. Söz konusu anlaşmada bahsedilen işçiler çinicilerdir.

Kütahya adı Mısır Valisi Ali Paşa ile Osmanlı Devleti arasında yapılan savaşlar sonunda 1833 yılında yapılan anlaşma ile uluslararası alanda duyulmuştur. Zor durumda kalan Osmanlı Devleti ‘nin Rusya ‘dan yardım istemesi üzerine, Osmalı Devleti üzerinde Rus nüfuzu olmasını istemeyen İngiltere ve Fransa, Mehmet Ali Paşa ‘yı ikna ederek Kütahya Anlaşmasının yapılmasını sağlamışlardır.

1848 ihtilalleri neticesinde başlayan Macar Milli Hareketi, Avusturya ve Rusya tarafından kanlı bir şekilde bastırılınca, hareketin liderlerinden Kossuth Lajos, Bathyayi ve Mesrares 1849 ‘da Osmanlı Devletine sığındılar. Rusya ve Avusturya’ nın baskılarına rağmen Osmanlı Devleti mültecileri geri vermedi. Kossuth (Koşut) ve maiyeti Kütahya’ ya yerleştirildiler. 1851 yılına kadar Kütahya’ da kaldılar. Kaldıkları ev bugün müze haline getirilmiştir ve ziyaretçilere açıktır.

5-MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA KÜTAHYA:

İzmir ‘in 15 Mayıs 1919 ‘da Yunanlılar tarafından işgali ve düşman kuvvetlerinin Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlaması üzerine bütün yurtta olduğu gibi Kütahya’ da da Kuvayi Milliye teşkilatı kuruldu ve 20 Eylül 1919′ da faaliyetlerine başladı. Kurulan teşkilat halktan maddi ve manevi büyük destek gördü. Teşkilat başkanı askeri şube reisi Nüzhet Bey ‘di.

Çerkez Ethem Bey’ in maiyetindeki müfreze kumandanlarından Piriştineli İsmail Hakkı Bey, Kütahya’ ya gelerek “Müdafaai Hukuk Merkezi” ile müştereken faaliyet göstermeye başladı. Silah, cephane ve para tedarikine ve asker toplanmasına başlandı. 21 Temmuz 1920′ de başlayan çalışmalar sonucunda kısa süre sonunda “Kütahya Milli Taburları” teşkil edildi. 6 Ağustos 1920′ de Afyon’ da bulunan Mustafa Kemal Paşa, İsmail Hakkı Bey’ in daveti üzerine Kütahya’ ya geldi ve tren istasyonunda “Kütahya Milli Alayını” teftiş ederek takdirlerini bildirdi. Kütahya’ da birkaç saat kalan TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, ayrılırken, Mutasarrıf Said Bey’ e Kütahya halkına karşı takdirlerini bildiren bir yazı vermiştir.

KÜTAHYA MUTASARRIFI SAİD BEYEFENDİYE

Büyük Millet Meclisinin selam ve ihtimamını muhterem halkımıza, kahraman orduya ve hamiyetkar memuriyne tebliğ etmek üzere Kütahya’ yı dahi ziyaret eden heyetimiz, burada gördüğü mefhabetbahş ve itmi’nannaver tezahüratı samimiye ve aliyeden dolayı fevkalade müftehir ve mesrurdur. Vatansever Kütahya ahalisinin mali fedakarlığı, maddi ve manevi himemat ve mesaisiyle beş on gün zarfında ihzar ve techiz edilen binlerce mevcuda baliğ kıtaatı askeriyenin giriştiğimiz dini, milli, vatani mücadelede muzafferiyetimizi temin edecek kahraman bir zümre olarak isbat-ı fedekari edeceğinizden eminiz. Gerek zat-ı alileriyle Müdafaai Huku gayyürüyesini gerek umum Kütahya halkının mucib-i mübahhat olan himematından dolayı hissettiğimiz şükranı, Büyük Millet Meclisi namına beyan ile arz-ı veda eder ve iş bu ihtisasat-ı mahmedefkaranemizin aynen bütün ahaliye tebliğ buyurulmasını rica ederiz..

6 Ağustos 1336 (1920)

Büyük Millet Meclisi Reisi
M.Kemal

Kütahya-Eskişehir muharebeleri sırasında hazırlıklarını henüz tamamlayamamış olan Türk ordusunun muharebe şartları gereği Sakarya nehrinin doğusuna çekilmesi sonucunda 17 Temmuz 1921 tarihinde Kütahya Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu karanlık günler çok sürmedi. yaklaşık bir yıl sonra 26 Ağustos 1922 ‘de başlıyan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos tarihinde yapılan Başkumandan Meydan Muharebesi sonucunda Yunan ordusu dağıldı. Aynı gün (30 Ağustos 1922) Türk birlikleri Kütahya ‘ya girdi. Böylelikle işgal devresi sona erdi ve Kütahya ebediyyen Türk hakimiyetine girdi.