Karacaoğlan'ın Hayatı

Haziran 11, 2009

Karacaoğlan

(17. Yy.)Türk halk şairi. Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır. 1606′ doğduğu, 1679’da ya da 1689’da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur. Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17.yy’da yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler. Gaziantep’in Barak Türkmenleri de, Kilis’in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar. Bir başka söylentiye göre Kozan’a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Batı Anadolu’da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar. Mersin’in Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir. Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova’da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır. Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi’nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü. Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova’da derebeyi olan Kozanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa’ya, hatta İstanbul’a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre, Bursa’da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu’nun çeşitli illerini gezdiği, Rumeli’ye geçtiği, Mısır ve Trablus’a gittiği de sanılıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi. Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Hoca Hamdi Efendi’nin anılarına göre Maraş’taki Cezel Yaylası’nda doksan altı yaşında ölmüştür. En son bulgulara göre ise mezarının İçel’in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Karacaoğlan Osmanlı Devleti’nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır. Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı, yurt edindiği doğa oluşturur. Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş getirir. Anadolu halkının 17.yy’da çektiği acılar, göçebe yaşantısının yoklukları, çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz. Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur. Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir. Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür. Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir. Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir. Dost, kardeş bildiği, sevgilisiyle eş gördüğü, iç içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir. Şiirinin başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle güzelleşir. Onunla yaşanan sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır. Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır. Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir, yakınır. Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir. Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını, âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır. Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen, ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir; doğa ve insan ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir. İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Anşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice…Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Gönlü bir güzel ile eylenmez, bir kişiye bağlanmaz. Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır. Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır. Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder. Onun sevgiye ve kadına bakış açısı, âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır. Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur.

Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı’nın etkisinden uzak kalmıştır. Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur. Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır. Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır. Hece ölçüsünün 11’li (6+5) ve 8’li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokca başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir. Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur. Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur. Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet’ten etkilenmiş, şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18.yy ve şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran’ı, 19.yy şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem’î ve Yeşilabdal’ı etkilemiştir. Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden R.T. Bölükbaşı, F.N. Çamlıbel, K.B. Çağlar, A.K. Tecer ve C. Külebi, Karacaoğlan’dan esinlenmişlerdir. Şiirleri 1920’den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan’ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.

Karacaoğlan’ın Mezarı

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac’oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

*************

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ’m noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac’oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk’dan özge sevdiğim mi var


Simav Tanıtım Atağında

Haziran 9, 2009

Simav Belediyesi ilçesini tanıtmak için Türkiye’nin dört bir yanında açılan fuarları hiç kaçırmıyor. Son olarak Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde açılan üç günlük “Ege İlleri Fuarı”na katılan Simav Belediyesinin tanıtım standına, Ankaralıların yanı sıra siyasetin duayenleri de yoğun ilgi gösterdi.

İlçede jeotermal enerjiye dayalı yatırımların ön planda tutulduğu Simav Belediyesinin standını ziyaret eden eski İçişleri ve Maliye Bakanı İsmet Sezgin ile Ekonomiden Sorumlu eski Devlet Bakanı Ufuk Söylemez, bu yıl ki yaz tatillerini ailesi ve çocuklarıyla birlikte doğal güzelliklerine hayran kaldıkları Simav’da geçirmeyi planladıklarını bildirdi.

Simav’ı herkesin tanıyıp bilmesi gerektiğini vurgulayan Ege’nin tanınmış isi siyasetçisi Sezgin ve Söylemez Egeliler olarak Simav’ı ve elinde bulundurduğu doğal güzellikleriyle termal zenginlikleriyle doğal güzelliklerini ve her türlü hastalığa çare Eynal Kaplıcalarını yakından tanımak istediklerini kaydetti. Sezgin ve Söylemez, Türkiye’nin de Simav’ı yakından tanıması gerektiğini kaydetti.

Simav Belediyesinin Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen 3 günlük “ Ege İlleri Fuarı”ndaki standının ziyaretçi rekoru kırdığı bildirildi. Öte yandan Simav Belediye Standında sergilenen Simav Kiliminin görevliler tarafından DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a hediye edildiği öğrenildi. Cindoruk’un jest karşısında DP’nin kalesi Simav’a en yakın zamanda ziyaret gerçekleştirmeyi planladığı bildirildi.


İmamlığa 830 Kişi Başvurdu, 159 Kişi İşe Alındı

Haziran 6, 2009

imamDevlet Bakanı Faruk Çelik, MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın soru önergesine verdiği yanıtta, vizeli sözleşmeli imam hatip alımına 830 kişinin başvurduğunu ve fahri imam hatip olarak 159 kişinin işe yerleştirildiğini bildirdi. Bakan Çelik’in verdiği bilgiye göre, fahri imam olarak atananlar arasında en çok 30-39 yaş grubu bulunuyor. 30-39 yaş grubunda toplam 83 kişi işe başlatılırken, 20-29 yaş grubunda işe başlatılanların sayısı 47 oldu. Bakan Çelik, emekli mevzuatında görevlilerin emekli olabilmeleri için en az 61 yaşında ve 15 yıl hizmeti bulunması şartının mevcut olması nedeniyle, ilgili personelin de emeklilik hakkından yararlanabilmesi için 50 yaş şartı arandığını söyledi.

Devlet Bakanı Faruk Çelik MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı vizeli imam hatip alımına kaç kişinin başvurduğu ve kaç kişinin alındığı, başvurularda neden 50 yaş sınırını aşmama şartının arandığına ilişkin soru önergesini yanıtladı. Sözkonusu vizeli sözleşmeli imam hatip alımına 830 kişinin başvurduğunu, fahri imam hatip olarak 159 kişinin işe yerleştirildiğini bildiren Bakan Çelik, 50 yaş sınırıyla ilgili ise “Emekli mevzuatında görevlilerin emekli olabilmeleri için en az 61 yaşında olması ve 15 yıl hizmeti bulunması şartı mevcut olması sebebiyle, ilgili personelin de emeklilik hakkından yararlanabilmesi düşünülerek 50 yaş şartı aranmıştır” dedi. Bakan Çelik’in verdiği bilgiye göre, alınan fahri imam hatiplerden 83’ünü 30-39 yaş, 47’sini 20-29 yaş ve 29’unu da 40-49 yaş grubu oluşturdu.

-2009 SONUNA KADAR 2 BİN 100 KADROYA İZİN-

Bakan Çelik, Diyanet İşleri Başkanlığınca, boşalan ve boşalacak olan kadrolara Bütçe Kanunu çerçevesinde Maliye Bakanlığı-Devlet Personel Başkanlığınca tahsis edilen atama izni sayısına göre yapılacak planlama çerçevesinde atamaların yapıldığını belirtirken 2009 yılı sonuna kadar da çeşitli unvanlarda 2 bin 100 kadroya atama izni verildiğini bildirdi. Çelik, 2010 yılı içinse henüz bir planlamanın sözkonusu olmadığını söyledi. Çelik, köy ve kasaba imamlığına ait boş kadrolara 2003 yılında 2 bin 500, 2004 yılında 3 bin 500 olmak üzere toplam 6 bin personelin atamasının yapıldığını kaydetti.


Bakan Atalay Kütahya'da

Haziran 6, 2009

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ”Türkiye artık çetelerin kol gezdiği, mafya liderlerinin gösteriler yaptığı bir ülke değildir” dedi.

Bakan Atalay, Kütahya Emniyet Müdürlüğü Kent Güvenliği Yönetim Sistemi, Çavdarhisar, Dumlupınar, Pazarlar ve Şaphane ilçe emniyet amirlikleri hizmet binalarının açılış töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’de son yıllarda nüfus artmasına rağmen suç oranlarının düştüğünü belirtti.

Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğunu ifade eden Bakan Atalay, şöyle konuştu:
”Avrupa ülkeleri içinde en güvenli ülke Türkiye’dir. Başkentlerin suç oranlarını incelediğimizde Avrupa ülkeleri içinde Ankara’nın en güvenli başkentler arasında yer aldığını görüyoruz. Bütün bu çalışmalar için emniyet, jandarma ve sahil güvenlik teşkilatına teşekkür ediyorum. Onların arkasındayız. Özellikle son 2 yılda çetelerle ve organize su örgütleriyle mücadelede gösterdikleri başarı için güvenlik birimlerine teşekkür ediyorum. Türkiye artık çetelerin kol gezdiği, mafya liderlerinin gösteriler yaptığı bir ülke değildir. Ortada devlet var, devlet otoritesi var, nizam var. Suç örgütleri öyle kolay kolay ortalıkta yaşayamıyor.”

Bakan Atalay, sadece kendi dönemlerinin değil kendilerinden önceki dönemlerde yaşanan karanlık olayların aydınlatılması için çalışmalar yaptıklarını kaydederek, şunları söyledi:

”Bizden önceki dönemlerde karanlıkta kalan, aydınlatılmayan olaylar için yoğun çalışmalar yapıyoruz. Özellikle kent suçlarında büyük düşüş var. Kapkaç gibi suçlar tarihe karıştı. Bu suçlar için özel projelerle çalışıyoruz, güvenlikte yeni bir sistem getirdik, her suç türüne ayrı bir proje, kapkaç, hırsızlıklar için ayrı çalışmalar yapıp suç haritalarını çıkarıyoruz, bu suç türünü hangi etkin tedbirlerle çözeriz, bu konularda çalışmalar yürütüyoruz ve büyük başarılar elde ettik.”

İçişleri Bakanı Atalay, suç ve suçluyla mücadelede etkin bir yere sahip olan MOBESE’yi yıl sonuna kadar bütün kentlerde hizmete vermeyi planladıklarını bildirdi.

Daha sonra, Bakan Atalay ve diğer yetkililer, Kütahya Emniyet Müdürlüğü Kent Güvenliği Yönetim Sistemi, Çavdarhisar, Dumlupınar, Pazarlar ve Şaphane ilçe emniyet amirlikleri hizmet binalarının açılışını yaptı.


Trafik Kazası

Haziran 6, 2009

Kütahya’da meydana gelen trafik kazasında, 1 kişi öldü, 4 kişi de yaralandı.

Alınan bilgiye göre, Tavşanlı yönüne giden Tavşanlı Mal Müdürlüğü Milli Emlak Şefi Seyit Ali Akçin yönetimindeki 43 UN 190 plakalı otomobil, Kütahya-Tavşanlı kara yolunun 24. kilometresinde Dedik köyü yol ayrımından yola giren Hüsnü Armağan’ın kullandığı 43 EA 789 plakalı traktörle çarpıştı.

Kazada, otomobilde bulunan Pazarlar Milli Emlak Memuru İsmail Çetin, olay yerinde yaşamını yitirdi. Çetin’in cesedi, savcının incelemesinin ardından Kütahya Devlet Hastanesi’nin morguna gönderildi.

Olayda yaralanan araç sürücüsü Seyit Ali Akçin ile aynı araçtaki Domaniç Milli Emlak Memuru Ramazan Yeşilyaprak, Tavşanlı Mal Müdürlüğü Milli Emlak Şefliği memurları Mustafa Dikmen ve Ömer Dinç, Kütahya Devlet Hastanesi’ne kaldırıldılar.

Traktör sürücüsü Armağan’ın, ifadesine başvurulmak üzere jandarma ekiplerince karakola götürüldüğü öğrenildi.
Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.


Tartıştığı Kişinin Parmağını Kopardı

Haziran 4, 2009

Kütahya’nın Simav ilçesinde, tartıştığı kişinin parmağını ısırarak koparan kişi gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, ilçeye bağlı Çaysimav beldesinde, Selahattin B. (55) ile İzzet Ekin (45) arasında arazi anlaşmazlığı nedeniyle tartışma çıktı.

Selahattin B, tartışma sırasında İzzet Ekin’in sol elinin işaret parmağını ısırarak kopardı. Yakınları tarafından kopan parmağıyla birlikte Simav Doç. Dr. İsmail Karakuyu Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ekin, buradan İzmir’e sevk edildi. İzmir El ve Mikrocerrahi Hastanesi’ne giden Ekin’in parmağı, ”insan ısırığı riskli olduğu” gerekçesiyle yerine dikilmedi.

Jandarma tarafından gözaltına alınan Selahattin B. ise sorgusunun ardından serbest bırakıldı. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.


Güreşler 21 Haziranda

Haziran 4, 2009

Domaniç Ebe Çamlığı’nda yapılacak olan Domaniç Yağlı Pehlivan Güreşleri’nden önce 20 Haziran Cuma akşamı saat 20.00’de Hükümet Konağı önünde halk konseri verilecek. Pazar günü ise güreşler yapılacakerecek. Festivalin Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Kütahya Valiliği, Domaniç Kaymakamlığı ve Domaniç Belediyesi’nin katkılarıyla yapıldığını ifade eden Belediye Başkanı Yakup Yardımcı, 650. Domaniç Yağlı Pehlivan Güreşleri, Çilek Festivali ve konserlere herkesi davet etti. Domaniç güreşlerinin Kırkpınar’dan daha eski olduğuna dikkat çeken Başkan Yardımcı, yetkililerden daha çok destek beklediklerini, bu tarihi geleneği sürdürmek için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini söyledi.


Körler Vadisi – 2

Haziran 4, 2009

korler_vadisi_2Onlar Her Yerdeler!

Bu çağdaş-sanal teröristleri hemen heryerde görebilirsiniz. Lütfen şu özelliklerine bir bakın ve neden terörist diye nitelendirdiğimi anlamaya çalışın:

1- Allah lafıznı ve bel altı küfürleri aynı cümlede kullanacak kadar aşağılıktırlar. (örnek, youtube’deki pkk videolarına yapılan yorumlar. malesef bu hatayı her iki taraf da yapıyor)

2- Her haberi devlet ve hükümet düşmanlığı için fırsat bilirler.

3- (Sözde) milliyetçidirler. Ama sadece sözde. Bu özellikleriyle malesef özde milliyetçilerin de adını lekeliyorlar.. (Örnek, Bir milliyetçi sitede gördüğüm durum:  Kraldan kralcı bir ezik, zamanında gitmiş BBP ile alakalı yorumlarda Merhum Yazıcıoğlu’na haddini aşan laflar etmiş. Peki ya helikopter kazasında? Bu elemanın imzası aynen şöyle: ÜŞÜYORUZ KOCA REİS!)

4- Hepsi de hackerdir. (Örnekler: “çokecem olum senin meseneye”)

5- Tam bir çifte standartçıdırla. (İran’da yaşlı bir kadının ölümüne sebep olan kişi idam edilir. Herkes başlar iyilik meleği kesilmeye. Anlatırlar iyi Batı’yı, verirler veriştirirler kötü Doğu’ya… Ya kardeşim çok pardon ama ben galiba yönümü karıştırdım! Günde bilmem kaç tane kişiyi elektrikli sandelyeye oturtan ABD ne taraftaydı?)….

Daha saymakla bitmez. Şu anda ben bu yazıyı yazarken kim bilir kaç tane sanal terörist, o leş kokan cümeleriyle saf zihinleri bulandırıyor. Bu hataları yapanlar yaşı kemala ermiş kişiler O-LA-MAZ-LAR. Eğer yaşları kemale erdiyse demek ki bu admalar daha kemale erememişler. Yazık olmuş geçen yıllara!

Günahkara Değil Günaha Karşı…

Kabil ve HabilBize hayatı öğretenler, günahkarı değil günahı düşman belle dediler. Sarhoş adamı hor görme; alkole düşman ol dediler. Her ne kadar şahıslara kızıyor gibi görünsem de şahıslar değil beni sinirlendiren. Olayları sadece örnek olarak ve daha anlaşılır olması için yazıyorum. Kalbi kırılan olduysa affola. Anlaşılan o ki hepimizin bu konularda hatası var. Önemli olan, hatada inat etmeyi bırakmaktır. Şunu çok iyi biliyorum ki bu sanal teröristlerin millete ve devlete çok zararlı var. Tabi ki burada en büyük görev, haber  –  video  hizmeti veren sitelerin editörlerine düşüyor.

İnsanlar hata yapabilir, bu gayet normaldir. Ama hatada ısrar asla affedilmez. Milli Eğitim Bakanlığı ve Sivil Toplum Kuruluşlarına düşen görev, bu insanları  sanal terörizmin esiri olmaktan kurtarıp TOPLUMA YENİDEN KAZANDIRMAK tır.  Şaka yapmıyorum, bu mesele gerçekten çok önemli bir hastalık! Her ne kadar kriz anında kişiler üzerinde değil fikirler üzerinde yoğunlaşmak gerekse de bu konuda hep şahısları örnek verdim.  Evet, haklısınız belki insanları örnek vermek kırıcı bir yöntem ama bir hatayı ilk yapanlar her zaman ibret vesikası olarak anılmaya mahkumdurlar. Habil’in katili Kabil gibi….


Traktör Kazası

Haziran 3, 2009

Kütahya’nın Gediz ilçesinde, 3 yaşındaki erkek çocuğu, traktör kabininden düşerek ağır yaralandı.

Alınan bilgiye göre, E.S.S. (3), Yunuslar beldesindeki evlerinin önünde park halinde duran babasına ait 43 LH 041 plakalı traktörün kabinine çıktı.

Kabinde oynadığı sırada dengesini kaybederek beton zemine düşen ve ağır yaralanan çocuk, babası tarafından Uşak Devlet Hastanesine kaldırıldı. Beyin Cerrahi Servisinde tedavisi süren çocuğun hayati tehlikesi bulunduğu bildirildi.


Frigya Kültür Yolu

Haziran 3, 2009

Kütahya Valisi Şükrü Kocatepe, Frigya Kültür Yolu Geliştirme Projesi kapsamında Frig Vadisi’ne ulaşım imkanları ve sosyal donatılar yaparak, bu alanı Afyonkarahisar’dan başlatıp Kütahya ve Eskişehir olmak üzere bir bütün halinde turistlere sunacaklarını söyledi.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan, Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir illerini kapsayan projeye ilişkin bu üç ilin ortak olduğu Frigya Kültürel Mirasını Koruma ve Kalkınma Birliğine tüzük oluşturulması çalışmaları çerçevesinde Vali Kocatepe ve Kütahya İl Genel Meclisi üyeleri, Frig Vadisi’nde incelemelerde bulundu.

Kocatepe, merkeze bağlı Ovacık köyünün İnlice Mahallesi’nden başlatılan incelemeler sırasında yaptığı açıklamada, Frig Vadisi’nin, Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir’i kapsayan geniş bir ören yeri olduğunu söyledi.

Bu alanın turizme kazandırılması amacıyla üç il yöneticilerinin çalışma başlattığını ifade eden Kocatepe, şöyle konuştu: ”Önce üç ilin vali yardımcıları, daha sonra valiler ve ilgili kuruluş temsilcileri bir araya geldi. Burada üç ilin ortak olacağı bir Turizm Birliği kurma kararı aldık. İstişareler yapılarak tüzük tasarısı hazırlandı ve İl Genel Meclisimizin onayına sunuldu. Meclisimizde bu tüzük taslağı görüşülürken konunun yerinde incelemesine karar verildi. Dolayısıyla bu geziyi düzenledik. Bu birlik, İçişleri Bakanlığının onayı ve Bakanlar Kurulunun izninden sonra tüzel kişilik kazanacak. Ulaşım imkanları ve sosyal donatılar yaparak Afyonkarahisar’dan başlatıp Kütahya ve Eskişehir olmak üzere bu alanı bir bütün halinde turistlere sunacağız.”

İl Genel Meclisi Başkanı Şükrü Nazlı da birlik tüzüğüne ilişkin görüşmelere devam ettiklerini anlatarak, bunun karara bağlanması için meclis üyeleriyle birlikte yerinde inceleme fırsatı bulduklarını kaydetti.

-FRİG VADİSİ-

Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir il sınırları içinde kalan Frig Vadisi, eski çağlardan beri çeşitli kavimlerce iskan edildi.

Volkan türünün kolay işlenebilir bir kayaç olması, bölgenin en eski sakinlerinden biri olan Friglerin bunları oyma ve yontma yoluyla çeşitli amaçlarla kullanmalarını sağladı.

Friglerin ana tanrıçası Kybele’ye adanmış açık hava tapınaklarıyla savunma amaçlı yapılar, en çok dikkat çeken eserler arasında bulunuyor.

Bunların yanı sıra Roma döneminde kayaların oyulmasıyla meydana getirilen çeşitli barınaklar, mezar odaları, ağıl ve ahır olarak kullanılan mekanlar, sarnıç ve ambarlar, kilise ve şapeller yer alıyor.

Kapadokya’daki peri bacası oluşumlarının benzerlerine Frig Vadisi’nde de rastlanıyor. Kaya mezarları, kiliseler, sığınma ve barınma amaçlı yapılan mağara kalıntılarından oluşan bölgenin, MÖ 900-600 yılları arasında Frigler, daha sonra Romalılar tarafından kullanıldığı biliniyor.

MÖ 9’uncu yüzyılda devlet kuran Friglerin barışçı bir toplum kimliğinde gelişerek tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları, kaya mezarları, tapınım alanları ile kendilerine özgü bir mimari getirdikleri, maden işçiliği ve dokumacılıkta ileri gittikleri, yeni müzik aletleri ürettikleri biliniyor.

Bölgede Frig egemenliği, MÖ 676’da Kafkasya üzerinden Anadolu’ya giren Kimmerlerin, Frigya Kralı 3’üncü Midas’ı yenerek Kütahya ve çevresini ele geçirmesi ile sona erdi.

Frig Vadisi’nde belirlenen bazı alanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığınca arkeolojik ve doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edildi.